Dini Bilgiler
ŞEB-İ ARUS’A İLHAM VEREN VASİYET
Mevlana Hazretlerine “şeb-i arûs” ilhamını veren Hz. Ayşe validemizin iki maddelik vasiyeti…
Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:
“Gel ey gönül! Hakîkî bayram, Cenâb-ı Muhammed’e vuslattır. Çünkü cihânın aydınlığı, O mübârek varlığın cemâlinin nûrundandır.”
HZ. AYŞE’NİN (R.A.) İSAR FAZİLETİ
İşte bu nûra pervâne olan âşık gönüller için ölüm, bir şeb-i arûs / düğün gecesi ve mes’ut bir vuslat ânıdır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’in hayat arkadaşı ve mü’minlerin annesi Hazret-i Ayşe’nin şu hâli, ne kadar ibretlidir:
Peygamber Efendimiz, Ayşe vâlidemizin odasında Refîk-ı Âlâ’sına kavuşmuş ve oraya defnedilmişti. Hayâtında iken Allah Resûlü’ne zevce olma saâdetine erişen Ayşe vâlidemiz, vefâtından sonra da Efendimiz’in kabrinin bulunduğu bu odayı bırakmadı. Âdeta sâdık bir türbedârı gibi kabr-i saâdetin yanı başında yaşamaya devam etti. İki sene üç ay sonra, babası Hz. Ebûbekir (r.a.) de vefat etti. O da Efendimiz’in ayak ucuna defnedildi. Geriye sadece bir kabirlik yer kaldı. Hazret-i Ayşe burayı kendisine ayırmıştı. Lâkin Hazret-i Ömer (r.a.) son nefesinde oraya defnedilmek için kendisinden izin isteyince büyük bir îsar fazîleti sergileyerek bu hakkını ona devretti.
Rivâyete göre Ayşe vâlidemiz, hücre-i saâdetlerinde sadece Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Hazret-i Ebûbekir’in (r.a.) kabirleri varken onların yanında rahat bir şekilde hareket edebiliyordu. Fakat Hazret-i Ömer’in (r.a.) defnedilmesinden sonra, yüksek hayâ duygusu sebebiyle araya bir perde çektirerek odasını ikiye böldürdü.
HZ. AYŞE’NİN (R.A.) İKİ VASİYETİ
İşte ömrü boyunca Allah Resûlü’ne yakınlığı en büyük saâdet bilen bu mübârek vâlidemizin vefâtına yakın yaptığı şu iki maddelik vasiyet, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e kavuşma heyecanının müstesnâ bir tezâhürüdür:
“1- Vefat ettiğimde, gerekli işlemleri yaparak cenazemi hiç bekletmeden, gece vakti de olsa defnedin.
2- Cenazemi kabre götürürken, tabutumun kenarında kuru hurma dalları yakarak götürün.”
ARAPLARDA EVLİLİK GELENEKLERİ
Eski Arabistan’daki âdetlere göre, düğün gecesi gelin, damadın evine götürülürken, düğün alayının kenarında kuru hurma dalları yakılırmış. İşte Mevlânâ Hazretlerine “şeb-i arûs” ilhâmını veren de, Hazret-i Ayşe vâlidemizin bu vasiyeti olsa gerektir.
Mevlânâ Celaleddin Rumi, dünyaya vedâ ânını Rabb’ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü “Düğün Gecesi” olarak adlandırır.
Feyizli bir kulluk hayâtı yaşadıktan sonra, son nefesinde Rabb’e vuslat heyecânını yaşayan büyük mutasavvıf Mevlânâ Hazretleri’nin dünyaya vedâ ânını da talebesi Hüsâmeddin Çelebi şöyle nakleder:
Birgün Şeyh Sadreddin, dervişlerin ileri gelenleri ile Mevlânâ’yı hasta yatağında ziyârete geldiler. Mevlânâ’nın hâlini görerek üzüldüler. Şeyh Sadreddin:
“–Allâh âcil şifâlar versin! Tamâmen sıhhate kavuşmanızı ümîd ediyorum.” dedi.
Bunun üzerine Mevlânâ:
“–Artık şifâ size mübârek olsun! Âşık ile mâşuk arasında kıl payı kadar mesâfe kaldı. Onun da kalkmasını ve nûrun nûra katılmasını istemiyor musun?” dedi.
“ÖLÜYDÜM, ÖLÜM İLE DİRİLDİM”
Mevlânâ, insanlar için büyük korku ve endişe sebebi olan ölümü bir kâbus gibi görmemiş, bilakis ölümü gurbetten kurtuluş, Hüsn-i Mutlak’a, yâni sonsuz güzellik sâhibi olan Cenâb-ı Hakk’a kavuşma olarak telakkî etmiştir. Kendisi, Rubâîlerinde ölüm duygusunu şöyle ifâdelendirir:
“Ben ölünce bana öldü demeyin. Çünkü ölüydüm, ölümle dirildim. Dost aldı, götürdü beni…”
Bu sebeple Hazret-i Mevlânâ, dünyaya vedâ edeceği vakte de “Şeb-i Arûs” (düğün gecesi) demiştir.
0 comments