Dini Bilgiler
Sanal ortamda kıyılan nikah caiz midir?
Bugün Türkiye’de mahkemeler görüntü ve ses kayıtlarını delil kabul etmiyor. Bütün ihtimalleri ile canlı olarak sesli veya görüntülü sanal ortamda kıyılan nikah caiz midir?
Telefon, telgraf, mektup, haberci gibi araçlarla –icab ve kabulün yapıldığı yerlerde uygun şahitlerin bulunması veya nikahın uygun şekilde ilan edilmesi şartıyla- nikah yapılabiliyor.
Görüntülü, sesli veya yazılı olarak irade beyanı yapılabilen sanal ortamda da zikredilen şart ile nikah akdi yapılabilir.
Şahitler huzurunda dini nikâh yapmak caizdir. Ancak resmi nikâh olmadan dini nikâh yapılmasını uygun görmüyoruz. Özellikle kadının dini ve dünyevi hukukunun korunması açısından, dini nikâhın yanında resmi nikâhın da yapılmasını gerekli buluyoruz.
Nitekim Osmanlı Aile Hukuku Kararnamesinde de mahalle kadısına kayıt yaptırılmayan nikâhların geçersiz sayılacağı ifade edilmiş ve resmi nikâh üzerinde ısrarla durulmuştur.(Hukuk-i İslâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, II/55-58)
Yalnız kalınca günah işlemiş olmamak için dini nikâhı tercih ediyorlar. Halbuki daha sonra telafisi çok zor durumlarda kalabiliyorlar.
Bir kadın ve erkek aileden haberli veya habersiz şahitler huzurunda nikâhlansalar -Hanefi mezhebine göre- karı koca sayılacaklarından, erkek boşamadan kadın başkasıyla evlenemez. Bu açıdan çok tehlikelidir. Nitekim bize bu konuda onlarca soru geliyor:
“Ben bir erkekle dini nikâh kıydırmıştım. Şimdi ayrıldık, o beni boşamıyor ne yapayım?”
“Ben dini nikâhtan boşanmadan başkasıyla evlendim. Zina sayılır mı?”
gibi tüyler ürperten pek çok problemle karşılaşıyoruz. Bu açıdan her ne kadar gizli olarak şahitler huzurunda nikâhlanmak caiz ise de, sonunda telafisi imkansız olaylar olabiliyor. Bu nedenle resmi nikâh olmadan dini nikâh yapılmasını asla doğru bulmuyoruz.
Velinin izni olmadan nikâh yapmak caiz mi?
İslâm hukukuna göre nikâhın sahih olması için bazı şartlar vardır. Bu şartlardan birisi de evlenecek olan kadının velisi durumunda olan kişinin izninin ve rızasının alınmasıdır. Bu mesele Hanefî mezhebi dışında kalan üç mezhebe göredir. Velinin izni, Mâlikî ve Şafiî mezhebine göre nikâhın bir rüknü, Hanbelî mezhebine göre ise şartıdır. Her üç mezhebe göre kadının velisinin izni alınmadıkça yapılan nikâh sahih olmaz, bâtıldır.
Hanefî mezhebine göre ise, henüz bulûğ çağına ermemiş kız çocuklarının, kendini idare edemeyecek durumda aklen noksan olanların ve bunakların velilerinin izni olmadan nikâhları caiz olmaz. Bunların dışında kalan kadınlar, velilerinin izni olmadan da evlenip nikâh akdedebilirler. Çünkü nikâhta kadının ifadesi muteberdir.
Bu fıkhî bir hüküm olmakla beraber, gerek İslâmî bir âdet, gerekse ailevi bir âdâb olarak velinin izin ve rızasının alınması en doğru olanı ve isabetlisidir. Zaten bazı istisnalar dışında kızın evliliğinde velisinin iznine müracaat edilmekte, önce o muhatap alınmaktadır. Daha sonra kızın rızası da alınırsa nikâh akdine başlanmaktadır.
Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre nikâhın rüknü olan veli, “mücbir veli” durumundadır. Sırasıyla baba, dede; ana-baba bir erkek kardeş mücbir veli olurlar. Bakire olan kızın rızası olmasa da esas itibariyle bunlar kızı evlendirebilirier. Fakat, her ne kadar bu hüküm mutlak gibi görünüyorsa da, birtakım istisna ve şartlan vardır.
Meselâ, şu beş şart mevcutsa kızın velisinin izni alınmadan, sâdece kendisinin muvafakati ile nikâh akdedilir. Bu şartlar şunlardır:
1. Veli ile kız arasında herhangi bir şekilde düşmanlık varsa,
2. Kız ile damat adayı arasında bir düşmanlık varsa,
3. Damat adayı kıza mehir veremeyecek durumda fakir ise,
4. Mehr-i misil veremeyecek kadar maddî durumu müsait değilse,
5. Adam âmâ veya yaşlı ise.
Bu gibi durumlarda veli selâhiyetini kullansa da yapılan nikâh sahih olmaz. Çünkü kadının zor durumda olacağı, büyük bir huzursuzluk ve geçimsizlik içine gireceği baştan bellidir. Halbuki nikâhtaki esas maksat, eşlerin birbirinden memnun olarak yaşamaları, aile yuvasının dünyada iken bir saadet merkezi mahiyetinde bulunmasıdır.
Şafiî mezhebine göre, bir kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da arzu eder, fakat velisi evlendirmeye yanaşmaz mâni olursa, sorumlu sayılacağı gibi, veli olmaktan da düşer. Yine kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da razı olursa, fakat yine velisi (babası) bazı bölgelerimizde (bilhassa Şark vilâyetlerimizde) olduğu gibi fazla başlık talebinde bulunduğu takdirde mücbir veli olamaz, velayetine itibar edilmez. Artık velinin izninin şartı aranmaz. Mümkün olursa kız o talipli ile evlendirilir. Veli mâni olursa büyük bir vebal altına girmiş olur. İşte başlık belâsının yaygınlaştığı vilâyetlerimizde bu mahzurlu durumlar sık sık görülmekte, kızın velisi de, “velayet” selâhiyetini kullanarak bazı günahların ve huzursuzlukların doğmasına sebep olmaktadır.(el-Ümm, V/20; Şafiî ilmihali, s. 443)
Nikâhta velinin izninin şart koşulması mezhepler arasında farklı olmakla beraber, bölgenin ve ailenin kendi şartları ve âdetleri açısından önemlidir. Öyle zamanlar olur ki, kız tecrübesizliğinden, ilk anda bazı hususları tam düşünemediğinden, velilerinin memnuniyetsizliklerine rağmen diretir, isteyen bir erkekle nikâhlanırlar.
Fakat ileride pişman olacaklarını, kocasının kendisine denk olmadığını görür ve bir huzursuzluktur gider.
Böyle durumlarda velinin müsaadesini, rızasını almak hem bir İslâmî vecibedir, hem de büyüklere edep ve terbiyeye uygundur. Fakat bazı anlar da olur ki, yukarıda bîr miktar sözünü ettiğimiz gibi, pekçok bakımdan kızla erkek birbirlerine denk olduğu, fikren ve mizaç itibariyle birbirleriyle uyuşabilecekleri mümkünken, babanın bazı peşin fikirleri öne sürerek mâni olması halinde, onun rızasının bağlayıcı olmaması daha isabetli olacaktır. Bu durumda zaten Hanefî mezhebine göre nikâh caiz olduğundan ona tâbi olarak hareket edilir…
* * *
Konuyla alakalı aşağıdaki yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz:
“GİZLİ DİNİ NİKAH YAPTIRMAK” DOĞRU OLUR MU?
Zaman zaman kapıldığı öfkelerle pişman olacağı şeyler yapan bir adam Efendimize gelerek sormuştu:
– Beni Cennete götürecek bir iş haber ver ki onu yapayım da Cennete gideyim!
Efendimizin (asm) cevabı çok kısa ve net oldu.:
– Öfkeni yen, öfkene uyma, sana yeter!
Evet, öfke basite alınacak bir hal değildir. Nitekim öfkesini yenemeyen adam, tetiğe basar; bir insanı gözünü kırpmadan öldürüverir. Bundan sonrası ise ömür boyu pişmanlıktır… Öfkenin bu türlü sonucundan dolayıdır ki Efendimiz (asm) sık sık ikazlarda bulunur:
– Öfkene uyma, öfkeni yen, öfkeni yut, öfkeye götüren tahrikten uzak dur, şayet cennete götürecek bir amel sahibi olmak istiyorsan!.. diyerek, çevresine uyarılarda bulunmuştur.
Sonucu mutlaka pişmanlık olan öfke konusunda bilinmesi gereken en mühim nokta, öfkenin tek çeşit olmamasıdır.
Bazıları öfkeyi sadece sinirsel bir şiddetten ibaret zannederler. Halbuki öfkenin bir de cinsel tahrik sonucu duyulanı vardır ki, bu türlü cinsel öfke, tetiği çekip de gözünü kırpmadan adam öldürten sinirsel öfkeden daha korkunç sonuçludur.
Hatta cinsel öfkenin sinirsel öfkeden çok daha korkunç sonuçlar vereceğinden dolayıdır ki Efendimiz (asm) bu öfkeye sebep olacak tahrikçi görüntü ve çevrelerden uzak durmayı, mahremiyet sınırlarını aşmamayı, taşmamayı tenbih buyurmuş, bu konudaki ikazlarından birinde de şöyle çarpıcı bir uyarıda bulunmuştur:
– Cinsel duyguları ayaklanan insan, aklının ya tümünü ya da üçte ikisini yitirmiş insan gibidir. Yani her türlü riski göze alacak hale gelir, cinsel duyguları kabarıp isyana yönelen insan…
Evet, tek ve tenha yerlerde iki yabancının göz göze, yüz yüze gelmesi, cinsel öfkenin yavaş yavaş kabarmasına zemin teşkil etmesi demektir. Önce masumca sohbetler, sonra el tutuşup tokalaşmalar, derken bir zaman gelir ki cinsel öfkenin kabarmış dalgaları tarafları sürükleyip götürmeye başlar. Olmayacak şeyleri olur hale getirmeye bile yönelirler. Tıpkı telefondaki kızcağızın çare arayışları gibi.
Bir kızcağız telefonun öbür ucundan soruyordu:
– Okuldaki arkadaşımla gizli dini nikâh yapmak istiyoruz, ne dersiniz?..
Tepkili cevabım sert oldu herhalde.
– Ben,intiharın her türlüsüne karşıyım. Hayatının baharında bir genç kızın ailesinden habersiz gizli nikâhla hayatını baştan riske sokması, büyük ihtimalle bir intihar gibidir. Erkek için aynı derecede olmasa da kız için sonuç bundan başkası değildir.
– Çaresi yok mu bunun?
diye üsteledi kızcağız.
– Var, hem de çok kolay.
Heyecanlandı:
– Lütfen onu söyleyin hemen.
– Resmi nikâhla evlenmek. Böylece kendini ve aileni büyük bir yıkıma uğramaktan kurtarmak.
– Ama şu anda buna imkan yoktur. Ne ailem buna razı olur, ne de bizim okul ve yaş durumumuz buna müsaittir.
– Demek hem yaş, hem okul, hem de aile durumu müsait olmadığı halde, siz yine de gizlice dini nikâhla evlenmeye cesaret edebiliyorsunuz. Bu acelenin sebebi ne ola ki?
– Uzun zamandır birlikte arkadaşlık etmekteyiz. Birbirimize çok alıştık. Önümüzdeki bu manileri düşünemez hale geldik sanki. Dini nikâh yaptırmayı göze alıyoruz artık.
Evet, cinsel öfkeye girecek kadar mahremiyet sınırlarını aşıp da yabancıyla yüz yüze, göz göze yaşamaktan kaçınmamak, işte böyle sonucu düşünemez hale getirir tarafları. Ömür boyu pişmanlık duyacakları hatayı göze aldırır. Sadece kendilerini değil ailelerini de perişan hale sokarlar.
Kaldı ki, Şafiiye göre, velinin izni olmadan dini nikâh yapılamaz. Hanefi’de de, taraflar denk değilse velinin itiraz edip ayırma hakkı vardır.
Bunlardan başka resmi nikâhtan önce dini nikâh yapmak da kanunen yasaktır artık. Ama bütün bu engelleri cinsel öfkeye kapılanlar düşünemezler ki!..
0 comments