Dini Bilgiler
Sadakaya Karşılık Gelen Dua
İnfakta bulunanların gururlanmaları, teşekkür ve minnettarlık beklemeleri, hayırlarının bütün ecir ve bereketini silip süpürür.
İnfâk eden, rızâ-yı ilâhînin dışında bir maksat taşımamalı, karşılığını tamamen Hak Teâlâ’dan beklemelidir. Muhtaçtan duâ ve teşekkür beklemenin bile, ihlâsı gölgeleyen bir durum olduğunu hatırından çıkarmamalıdır.
Bu meyanda Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatma’nın (r.a.) yaptıkları infâka, Allah Teâlâ tarafından gelen takdîr âyeti, bütün infâk ehli mü’minlere örnek olmalıdır:
“Onlar, kendi canları da çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler de onlara: «Bunu size Allah rızâsı için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz Rabbimizin sert ve belâlı bir gününden korkuyoruz.» derler. Allah da onları o günün fenâlığından korur. Onlar(ın yüzlerin)e parlaklık ve (gönüllerine) sevinç verir.” (el-İnsan, 8-11)
FAKİRİN DUASI
Sadakayı “hasbeten lillâh” yani “sırf Allah rızâsı için” vermek ve ecri azalmasın diye teşekkür bile beklememek hassâsiyetine dâir, ümmetin annelerinin şu hâli de ne güzel bir misaldir:
Hazret-i Ayşe ve Ümmü Seleme vâlidelerimiz, fakirlere bir şey gönderdikleri vakit, götürene, fakirin ne şekilde duâ ettiğini ezberlemesini tembih ederler ve kendileri de o fakir için aynı şekilde duâ ederlerdi. Böylece duâmız onun duâsına karşılık olsun, derlerdi. Sadakaya karşılık olur diye fakirlerden duâ bile beklemezlerdi. Çünkü duâ, sadakaya karşılık gibi olur. (İhyâ, I, 601)
SADAKA AYETİ
Peygamber Efendimiz, sefere çıkılacağı zaman ordunun ihtiyaçları için ashabını önce infak seferberliğine çağırmıştı. Halbuki o sırada Medine’de büyük bir kıtlık yaşanıyordu.
İnfak seferberliğine Ashâb-ı Kirâm, yüksek bir azim ve îman vecdi içinde fânî ve dünyevî bütün menfaat düşüncelerini bertarâf edip büyük bir infak ve fedâkârlık yarışına girdiler. Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- malının tamâmını getirdi. Hazret-i Peygamber’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından faydalanmadım…” ifâdesi karşısında, gözyaşları içinde kalan Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:
“–Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Resûlallâh?!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11) demek sûretiyle kendisini her şeyiyle berâber Hazret-i Peygamber’e -sallâllâhu aleyhi ve sellem- adadığını ve O’nda fânî olduğunu te’yîd etti.
Allâh Resûlü’nün -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Çoluk çocuğuna ne bıraktın yâ Ebûbekir?” suâline de büyük bir îman vecdiyle:
“–Allâh ve Resûlü’nü (bıraktım yâ Resûlallâh)!..” şeklinde cevap verdi. (Tirmizî, Menâkıb, 16/3675)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, malının yarısını getirmişti. Bu defâ infak husûsunda Hazret-i Ebûbekir’i geçeceğini düşünmüştü. Ama yine yetişememişti.
Hazret-i Osmân -radıyallâhu anh- da, 300 deveyi tam techîzatlı bir şekilde hazırlayarak orduya hibe etti ve ayrıca 1000 dinar bağışta bulundu. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun hakkında da:
“–Osmân’a (bu fedâkârâne infâkı sebebiyle)bundan sonra yapacağı hiçbir şey zarar vermez!” (Tirmizî, Menâkıb, 18/3700; Ahmed, V, 63) buyurarak, büyük bir muhabbetle onu iltifât-ı nebevîsine mazhar kıldı.
Ayrıca Hazret-i Osmân’ın -radıyallâhu anh- âilesi de bütün mücevherlerini Allâh yolunda infâk etti. Bütün hanım sahâbîler de, ne kadar takıları ve ziynet eşyâları varsa, Hazret-i Peygamber’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- önüne getirdiler.[1] On bir yaşında küçük bir mü’mine kız da, ufakken kulağına takılan küpeleri çıkaramayınca, heyecanından onları kulağını yırtarak çıkarttı. Bu kanlı küpeleri Allâh Resûlü’nün önüne koydu.
Zengin olmayıp da bir şey bulamayan sahâbîler bile mal ve candan fedâkârlık yapabilmenin heyecânı içindeydiler. Bunlardan Ebû Akîl -radıyallâhu anh-, bütün bir gece çalışarak iki ölçek hurma kazanmıştı. Bir ölçeğini ev halkına, bir ölçeğini de orduya bağışladı. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Allâh senin getirip verdiğini de alıkoyduğunu da bereketlendirsin!” buyurdu ve getirilen hurmanın toplanan yardımlar içine dökülmesini emretti. (Taberî, Tefsîr, X, 251)
SADAKA AYETİNİN İNİŞ SEBEBİ
Münâfıklar ise bu tür bağışları dillerine dolayıp Ebû Akîl’i de riyâkârlıkla suçladılar. Ukbe bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle der:
“Sadaka âyeti[2] nâzil olunca, sırtımızda yük taşıyarak kazancımızdan infâk etmeye başladık. Derken bir adam geldi ve çokça sadaka verdi. Münâfıklar; «Gösteriş yapıyor.» dediler. Bir başkası geldi, bir ölçek hurma tasadduk etti. Yine münâfıklar; «Allâh’ın bunun bir ölçek hurmasına ihtiyâcı yoktur.» dediler. Bunun üzerine:
اَلَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِى الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ اِلاَّ جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ سَخِرَ اللهُ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ
«Sadaka husûsunda mü’minlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip alay edenler var ya, Allâh, işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici bir azap vardır.» (et-Tevbe, 79) âyet-i kerîmesi nâzil oldu.” (Buhârî, Zekât, 10; Müslim, Zekât, 72)
Hadîsin değişik rivâyetlerinden anlaşıldığına göre, çokça para getiren zât, Abdurrahmân bin Avf -radıyallâhu anh-; bir ölçek getiren zât da Ebû Akîl -radıyallâhu anh- idi.
[1] Vâkıdî, III, 992.
[2] Sadaka âyeti, büyük çoğunluğu Tebük’le alâkalı olarak inzâl buyrulan Tevbe Sûresi’nin 103. âyetidir:
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ اِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
“(Rasûlüm!) Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tezkiye edersin. Bir de haklarında hayır duâ et. Çünkü Sen’in duân onlar için sekînet kaynağıdır. Allâh işitendir, bilendir.”
0 comments