loading...

Dini Bilgiler

Peygamberimizin (sav) torunun sırtındaki yaraların sırrı

By  | 

Peygamber Efendimizin (s.a.v) torunu olan Zeynelabidin (r.a) nasıl bir ahlâka sahipti? Onu sadaka ve infaktaki hassasiyeti nasıldı? Zeynelabidin’in (r.a) sırtında ki yaraların sebebi…

loading...

İslâm târihinin ilk yıllarında Medîne-i Münevvere’de bâzı fakirlerin kapılarına meçhûl bir kimse her sabah bir çuval erzak bırakmaktaydı. Bir sabah o fakirler uyandıklarında baktılar ki, kapılarına erzak konmamış. Sebebini merak ederlerken, o esnâda içli bir salâ sesi duyuldu ve Medîne-i Münevvere, Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın torunu Zeynelâbidîn Hazretleri’nin vefâtı haberiyle çalkalandı. Herkes derin bir mâteme büründü.

loading...

GİZLİCE İŞLENEN AMEL

Bu Peygamber evlâdına karşı son vazîfeler îtinâ ile yapılmaya başlandı. Sıra mübârek nâşının yıkanmasına geldiğinde, bu şerefli vazîfeyi yapacak olan zât, mevtânın sırtında içi su toplamış büyükçe yaralar görünce şaşırdı. Sebebini anlayamadı. Yakınlarına sorduğunda ise, Ehl-i Beyt’ten orada bulunup bu sırra âşinâ olan bir kimse, şunları söyledi:

“–Zeynelâbidîn Hazretleri her sabah hazırladığı erzak çuvallarını sırtında taşıyarak erkenden fakirlerin kapısına götürür ve kimseye görünmeden geri dönerdi. Halk da bu çuvalları kimin bıraktığını bilmezdi. Sırtında gördüğünüz yaralar, işte o çuvalları taşımaktan ötürü oluşmuş yaralardır.” (Bkz. İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 112, 122; Ebû Nuaym, Hilye, III, 136)

İşte, Hakk’a râm olmuş, merhamet dolu bir mü’min yüreğindeki ihlâs tecellîsi ve hayırlarının ecrini, beşerin iltifatlarıyla zedelememek için ömür boyu riâyet edilen bir hassâsiyet…

Zeynelâbidin Hazretleri, Hazret-i Hüseyin’in küçük oğludur. Ali Asgar adıyla da meşhurdur.

Dedesi Hazreti Ali’nin, Medine’deki şahadetinden iki sene önce 38’de (M. 658) dünyaya gelmiştir. On Hz. Zeynel Abidin seyyidler zincirinin dördüncüsünü teşkil etmektedir.

İmam-ı Mâlik, Ona Zeynelâbidin (kulların ziyneti) isminin verilmesine, ibadetine çok düşkün oluşunun sebep olduğunu söylemiştir. Annesinin ismi Sülâfe’dir. Şah-ı Zenân diye de söylenmiştir. Farsça’da kadınların sultanı mânâsına gelen Şah-ı Zenân, aslında anne tarafından İranlıdır. Annesi, Fars kralı Nûşirevan’ın oğlu Yezdicürd’ûn kızıdır.

Zeynelâbidin’in hayatı derin hüzün içinde geçmiştir. Zira on üç yaşında iken Kerbelâ vak’ası ve onu takibeden fitneler zuhûr etmiş, Kerbelâ’da aziz Pederi şehid edilirken çadırda hasta yatağından kalkamamış, belki de hayatta kalışının sebebi de yerinden kalkamayacak kadar tâkatsiz oluşu olmuştur.

Resûlüllah’ın nesli bütün seyyidlerde olduğu gibi Hazreti Zeynelâbidin’de de fetvanın üstünde bir takvâ hayatı görülmüş, eli altında yüz kadar fakiri beslediği halde bundan da kimsenin haberi bile olmamıştır. Onun “Kendi zamanında Zeynelâbidin’den daha âlimini görmedim! Şüphesiz ki bu ilim, sadece bilgiden ibaret değildir. Onların aldığı mânâda ilim, yaşanan şeydi. Hazret’in ilmi de yaşadığından başkası değildi. Yaşamadığını ilim saymıyordu.”

Bundan dolayıdır ki, büyük âlim ve mutasavvıf İbn-i Müseyyeb: “Ben ömrümde ondan daha takvâ sahibi bir âlime rastlamadım” der.

Müsamaha ve affı, bizlere ibret dersi verecek derecede geniş ve şümullüydü. O günlerin fevkalâde rahatsız edici siyasi çekişmeleri yüzünden kendisinin aleyhinde bulunanlar, hattâ bu aleyhtarlığı normal sınırlan aşıracak kadar ileri götürenler de vardı. Bir gün böyle aleyhtarlardan bazı ağır sözler naklettiler kendisine. Söylenenleri dinledikten sonra, “Beni bu adamın yanına götürür müsünüz?” dedi. Alıp gıybetçinin yanına götürdüler. Hitabı şöyle oldu:

Eğer söylediğin hâller bende varsa Allah beni affetsin, günah işlemişim: Yoksa seni affetsin, çünkü iftirada bulunmuşsun! Bu hitaptan sonra kıpkırmızı kesilen adam, uzun zaman vicdan azabı duydu, elem ve keder içinde kaldı. İsnatlarının doğru olmadığına kendi de kanî oldu.

Bir gün mescide giderken yolunun üzerine çıkan biri, yine siyasi sebeplerden dolayı kendisine edeb dışı sözler sarf etmeye başladı, aslı astarı olmayan kusurlar sıraladı.

Hazret-i İmam, adama döndü ve şöyle dedi: “Dur, dur, zahmet çekme!.. Ben, senin bilmediğin kusurlarımı da biliyorum, senin sayamadıkların da var bende… Daha doğrusu, senin saydıkların benim bildiğimden azdır!..”

İmam başkaca hiçbir şey söylemeyip oradan uzaklaşırken adamın mırıldandığı duyuldu: “Vallahi sen gerçekten imamsın. Bu fazileti Resûlullah’ın torunlarından başkası gösteremez!”

Abdest aldığında başka bir âleme gitmiş gibi olur, değişik bir şahsiyete bürünürdü. Renginin sarardığını, dünyasının değiştiğini görenler sordular:

“Her abdestten sonra neden böyle değişiyorsun?” Şöyle cevap verdi:

“Huzuruna çıktığım Zâtı düşünmek, benim dünyamı değiştiriyor, tefekkür âlemimi kaplıyor. Bu âlemle alâkam, o yüzden kesiliyor, değişik ruh haline giriyorum.”

 

loading...