Dini Bilgiler
Ölü Konuşulanı Duyar mı?
Ölen kimsenin ruhu dünyayla irtibat kurabilir mi? Ölüler konuştuklarımızı duyar mı? Bu konu hadislerde şöyle nakledilir…
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- düşmana gâlip geldiğinde, o bölgenin açık bir sâhasında üç gün kalmak âdeti idi. Bedir Savaşı’nın üçüncü günü olunca da Peygamber Efendimiz devesinin getirilmesini emir buyurdu. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Allâh Resûlü yaya olarak yürümeye başladı. Ashâbı da peşi sıra yürüdüler ve birbirlerine:
“Herhâlde Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir iş için gidiyor.” dediler. Nihâyet Peygamber Efendimiz, müşriklerin atıldığı kuyunun kenarında durdu ve onlara isimleriyle hitâb ederek:
“Ey Ebû Cehil! Ey Ümeyye bin Halef! Ey Utbe bin Rebîa! Ey Şeybe bin Rebîa!” diye seslendi ve:
“–Siz Allâh’a ve Resûlü’ne itaat etmiş olsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Biz, Rabbimizin bize va’dettiği şeyi hak ve gerçek bulduk! Siz de Rabbinizin size va’dettiğini hak olarak buldunuz mu?” buyurdu.
Ömer -radıyallâhu anh-:
“–Yâ Resûlallâh! Ruhsuz cesetlere mi konuşuyorsunuz?! Onlar cîfe hâline geldikten sonra nasıl duyup da size cevap versinler?” dedi.
ÖLÜ KONUŞULANI DUYAR MI?
Peygamber Efendimiz:
“–Muhammed’in nefsi kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, onlar benim söylediklerimi sizden daha iyi işitirler! Fakat cevap vermeye kâdir olamazlar!” buyurdu. (Buhârî, Meğâzî, 8; Müslim, Cennet, 77)
Bedir’de savaş nihâyet bulunca Cebrâîl -aleyhisselâm-, Efendimiz’e -aleyhissalâtü vesselâm- gelip:
“–Ey Muhammed! Allâh Teâlâ beni Sana gönderdi ve Sen râzı oluncaya (yardımlarımızdan memnun kalıncaya) kadar yanından ayrılmamamı emir buyurdu. Râzı oldun mu?” dedi.
Âlemlerin Efendisi:
“–Evet! Râzı oldum!” diye karşılık verince Cebrâîl -aleyhisselâm- ayrılıp gitti. (Vâkıdî, I, 113; İbn-i Sa’d, II, 26-27)
Bu büyük zaferle, Medîne-i Münevvere sürûra gark olurken Mekke mâteme büründü. Öyle ki, Ebû Leheb, kederinden ölüp gitti.[1] Böylece ilâhî va’d tecellî etmiş oldu.
Ancak bu sırada Allâh Resûlü’nün -sallâllâhu aleyhi ve sellem- muhtereme kerîmeleri Hazret-i Rukıyye’nin vefâtı sebebiyle, müslümanlar arasında Bedir zaferinin sevinci uzun sürmedi.
MÜ’MİNİN YİYECEĞİ HELAL OLMALI
Kul hakkı; adam öldürmek, alışverişteki hile, aldatma, işçinin ücretini vermemek ya da geciktirmek şeklinde olabilir. Bu tür kul hakkından tövbe edip kurtulabilmek için insan, ömrü müsâit oldukça, kötülük ettiği kadar iyilik etmelidir. Hak sâhibi ile helâlleşmelidir. Bu mümkün olmazsa onun adına iyilik ve infakta bulunmalıdır.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin…” (Nisâ, 29)
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:
“Haramla beslenen hiçbir beden cennete giremez. Cehennem ona daha lâyıktır.” (Müslim, Zekât, 65; Dârimî, Rikak, 9; İbn Hanbel, II, 328)
Kul hakkı, can, mal, nâmûs ve izzet-i nefs ile alâkalı konularda olur. Can ile alâkalı kul hakkı adam öldürmektir. Kul hakkı, alış-verişteki hile, aldatma, işçinin ücretini vermemek ya da geciktirmek şeklinde de olabilir. Bu tür kul hakkından tevbe edip kurtulabilmek için insan, ömrü müsâid oldukça, kötülük ettiği kadar iyilik etmelidir. Hak sâhibi ile helâlleşmelidir. Bu mümkün olmazsa onun adına iyilik ve infakta bulunmalıdır.
HELAL LOKMA
Sehl’in müminde bulunması gereken helal titizliği ve haram duyarlılığı konusundaki şu sözü oldukça anlamlıdır:
“Dünya kan deryası olsa müminin yiyeceği helâlinden olacaktır. Sehl bu sözüyle iki şeyi kasdetmiş olabilir:
1- Mümin, tevfik-i ilâhi sâyesinde korunacak ve bu sûretle dâimâ helâlle beslenecektir.
2- Mümin, dünya malından ancak zarûret kadarını alır. Zaruret hâlinde yenen haram da helâl olur, haram olmaktan çıkar.
AZ YE, SELAMET BUL
Sehl’in bu sözü gibi Mevlânâ da keyif veren dünya lokmalarının bile insanın basîret ve ilhâm yolunu tıkayacağını belirterek lokma konusunda şu tenbihâtta bulunmaktadır:
“Dün gece ilhâm bize başka türlü tecelli etti. Fakat mideye bir kaç lokma girdi ve ilhâm yolunu kapadı. Bir lokma uğruna Lokman tabiatlı ilâhî rûh nefsâni gıdâlara esîr oldu. Şimdi Lokman devridir. Ey lokma sen çekil git!
Bu ıstırap dünyasında çektiklerimiz lokma yüzündendir. Lokmayı az yiyerek can Lokman’ına batan dikeni çıkarıp attın. Aslında can Lokman’ın ayağında diken değil gölgesi bile yoktu. Fakat siz hırsa kapılmışsınız gerçeği göremiyorsunuz.” (Ş.Can, Mesnevî Terc. I, 145)
Demek ki can Lokman’ına korumak, lokmaya dikkat etmekten geçiyor. Haram şöyle dursun şüphelilerden, hatta helâlin fazlasından bile dikkatli olmak bu işin en kestirme yolu. Değilse insanın gözünü hırs bürüdü mü, değil bankaları ve devleti, dünyayı hortumlasa gözü doymayacak ve’s-selam. (Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi Ocak-2001)
0 comments