loading...

Dini Bilgiler

Kur’an-ı Kerim’in şefaatçi olacağı kişiler

By  | 

وَمَا كَانَ هَـذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَـكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ:

loading...

    MEALİ :

loading...

     “Bu Kur’an Allah’ındır. O’ndan başkasına nispet edilemez. O, ancak kendisinden evvelki kitapları tasdik ve o kitabı (Allah’ın levh-i mahfuz’da yazdığını) tafsil eder. Onda şüphe edilecek hiçbir şey yoktur. O, âlemlerin Rabbindendir.”  (YUNUS SURESİ – 37. AYET)

 

     Ezelden ebede kadar bütün zamanları ve mekânları kuşatan rahmet-i ilahinin bir tecellisi olarak, Cebrail (AS) vasıtasıyla Hz Peygamber (SAV)’e indirilen Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığın hidayetine, kurtuluşuna ve onun şefaatıyla ahiret saadetine erişmesine vesile olan muhteşem bir kitab-ı ilahidir. Kur’an-ı Kerim, ilimlere mevzu, sanatlara model teşkil edecek bir ilahi kitaptır. Asırların geçmesi onun ahkâmını pörsütmeyecek, insanların her tabakasına saadet bahşedecek, âlime hitap ederken cahili ikaz edecek, amirlere emir verirken halkı itaate teşvik edecek muazzam bir ilahi kitaptır. Belagat, fesahat ve beyanındaki halâvet, eşi emsali bulunmayan bir özellik ve güzellik taşımaktadır. Şair ne güzel ifade eder:

     “Ya Rab, ne müessir, ne selasetli bir beyandır,

      Kevserleri mi cennetinin pür galeyandır?”

     Kur’an-ı Kerim’in bir yönü Allah’ın kabza-i kudretinde, diğer yönü bütün beşeriyetin önünde bulunmaktadır. Elini uzattığı zaman tutacak kadar yakın, gönlünün perdesini açtığı zaman nur iktibas edecek seviyede pırıl pırıl, bunaldığı zaman ruhuna şifa bahşedecek bir deva kaynağı, derdine devam ederken şefaat amili bulunan bir kitaptır O. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

القرآن شافع مشفع وماحل مصدق من جعله أمامه قاده إلىالجنةومن جعله خلف ظهره ساقه إلىالنار.

 

     “Kur’an şefaatçidir, şefaati de tutulur. Bir şikâyetçidir ki, şekvası doğrulanır. Kim onu öne alır, emirlerine uyarsa, Kur’an onu cennete çeker. Kim de onu arkaya atar saygısızlık gösterirse, Kur’an da onu ateşe sevk eder.”

     Bu hadisten de açıkça anlaşılacağı üzere, Kur’an-ı Kerim bazı kimselere şefaat edecek ve bazı kimseler hakkında da şikâyetçi olacaktır.

 

KUR’AN-I KERİM’İN ŞİKÂYET ETTİĞİ KİMSELER

 

     1-) Hidayetin kaynağı ve ilahi rızanın istikametinin işaretleri onun içinde olduğu ve “O, takva sahipleri için doğru yolun ta kendisidir.” buyrulduğu halde, nefsinin hevesleri istikametinde kurtuluş arayan kimselerden şikâyetçidir.

     2-) Hz Âdem (AS)’a ve evladına en büyük düşman olan şeytanın teşvik ettiği yollarda sefilane bir hayat süren, günah bataklıklarında bocalayan ve çıkmaz sokaklarda ömrünü tüketen, uhrevi cenneti bırakıp dünyevi cinnetleri tercih eden şekavet sahiplerinden şikayetçidir.

     3-) Bu mübarek kitabın sure ve ayetlerini okuyup keyfine göre tevil ve zırvalarla tefsire çalışan, bu muhteşem kitabın hükümlerine taban tabana zıt hükümler türeten ve bunları yaymak suretiyle efkâr-ı umumiyeyi dalalete düşüren sapkınlardan şikâyetçidir.

     4-) Allah, razı ve hoşnut olacağı şeyleri Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde tereddüde mahal bırakmayacak bir şekilde açıklamıştır. Aynı usul ve ölçülere uygun olarak razı olmadığı hususları da Haramlar olarak beyan etmiştir. Kalbi fesada meyilli bir kimsenin bu yasakları kendi keyfi istikametinde zorlayarak harama helal demek gibi sapık bir inanca saplanan kimseden şikâyetçidir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

مآأمن بالقرآن من استحل محارمه.

 

     “Kur’an-ı Kerim’in haramlarını helal sayan kimse, ona iman etmiş değildir.”

     Kur’an’ın Allah katından geldiğini mücerred ifade etmek kâfi gelmez. Onun içinde haram olarak bildirilen işlerden uzaklaşmak, Kur’an’a iman etmenin delili sayılır. Fakat onda haram olarak açıklanan şeyleri, helal kabul etmek ise içteki küfrün dışla aksidir.

     5-) Kur’an’ın, taraf-ı ilahiden gönderildiğine hiç şüphe yoktur. Kur’an’a düşmanca bir tavır takınan, onu inkâr edip, iman edecek kimselerin fikrini çelmeye ve imanını çalmaya uğraşan, mugalâta yoluyla ve yaygara ile halkı yanıltmaya çalışan müfsitlerden şikâyetçidir. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

ألمرآءفىالقرآن كفر.

 

     “Kur’an’ın ilahi kitap olmasında şek ve tereddüt etmek, lafzında veya manasında bozukluk vardır diye itirazda bulunmak küfürdür.”

     6-) Bu muhteşem kitabı okuduğu halde yalana dolana son vermeyen, batıl yollardan ve fikirlerden uzaklaşmayan kimselerden de Kur’an-ı Kerim şikâyetçidir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

إقرأالقرآن مانهاك فإذالم ينهك فلست تقرؤه.

 

     “Kur’an’ı, seni nehyettiği hususlara dikkat ve riayet ederek oku. Eğer o seni yasaklardan alıkoymuyorsa sen onu okumuş değilsin.”

     Bu konuyu daha iyi anlatabilmek için bir örnek verelim:

     Sanatınızla ilgili bir parçayı memleketinizde bulamamanız sebebiyle, çok samimi bir arkadaşınıza zamanımızın en seri yazışma yoluyla bir mektup yazsanız ve yüzüstü kalan işleriniz için o parçayı alıp göndermesini rica etseniz ve günlerce beklediğiniz halde parça gelmese, bahsi geçen arkadaşınızın bulunduğu memlekete gitseniz ve ona deseniz ki: “Kardeşim, sana faks çekip bir ricada bulunmuştum. Acaba eline ulaşmadı mı? Parçanın gelmeyişinden kendi açımdan bazı tereddütler aklıma geldi, bundan dolayı kendim geldim.” Sizin bu sözleriniz üzerine konuşmaya başlayan arkadaşınız: “Faksını defalarca okudum, geçmiş hatıraları yaad ettim. Yatmadan önce bir defa daha okudum, aileme de okudum, geçen günleri yâd ettik. Sabah kalkınca da içime sindire sindire bir defa daha okudum. İş yerime gittiğimde bir kez daha okudum, arkadaşlarıma da anlattım.” deyince, siz kendinizden şüphelenip: “Dostum, acaba kırılan parçanın üzüntüsünden dolayı bir hata yapıp istediğim parçayı yazmamış mıyım?” dediğinizde: “Hayır, unutmamışsın. Ama bir türlü fırsat bulup istediğin parçayı alıp sana gönderemedim. Fakat senin faksını her gün defalarca okudum.” cevabını verse, siz de üzüntüyle ve teessüfle: “Keşke benim mektubumu bir defa okusaydın da benim arzumu yerine getirseydin, daha iyi bir iş yapmış olurdun. İşim de yüz üstü kalmaz ve ben de buralara kadar yorulmazdım.” demez miydiniz?

     Beşeri ilişkilerle ilgili olarak verdiğimiz bu örnek, bir insanla diğer bir insanın durumunu dile getirmektedir. Allah’ın Kitabı’nı, kıraat imamlarının okuyuş farkını da dikkate alarak AŞERE yoluyla okuyan bir kimse, Allah’ın emirlerini yerine getirmese ve yasaklarından kaçınmasa, ebedi hayattaki sorumluluğu nasıl olur? Uhrevi hayatta:“Ya Rabbi, emrettiğin namazı kılamadım, farz kıldığın orucu tutamadım, hacca gidemedim ve zekâtı veremedim ama senin kitabın gece-gündüz, öğle ve ikindi vakitlerinde fırsat buldukça okudum.” diyen bir kimse, Allah’ın huzurunda haklı çıkmak şöyle dursun, mazur bile sayılmaz.

     7-) Kur’an-ı Kerim, kendisini menfaat teminine basamak yapanlardan, Allah rızası için değil, halkın yapacağı yardımı cebine indirebilmek için okuyan ve Allah’ın Kitabı’nı tozlu raflara koyan kimselerden de şikâyetçidir.

 

KUR’AN-I KERİM’İM ŞEFAAT EDECEĞİ KİMSELER

 

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

إقرؤالقرآن فإنه يأتىيوم القيامةشفيعالأصحابه.

 

     “Kur’an’ı okuyunuz. Çünkü o,kendisine sahip olana, kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir.”

     Bu hadiste SAHİP kelimesi geçmektedir. Bu kelimede bazı incelikler gizlidir: Kur’an’ı okuyanlar, ona sevgiyle bağlanacaklar, ellerinden dillerinden ve fikirlerinden uzaklaştırmayacaklardır. Her işlerinde Kur’an rehberleri, dünyadan ahirete giden yoldaşları olacaktır. Böylesine samimi ve sadakatli kimselere, Kur’an şefaat edecektir.

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:

 

إن الله يرفع بهذاالكتاب أقواماويضع به آخرين.

 

     “Allah, şu kitapla bir takım kavimleri yükseltir. Bir kısım toplulukları da alçaltır.”

     Hangi millet Kur’an’ı elinde hüccet olarak tutar ve hükmünü baş tacı yaparsa, Allah o milleti yüceltir. Hangi topluluk ta onu saymaz, aşağılık hislerine ve basit menfaatlerine alet ederse, Allah o kimseleri alçaltır ve perişan eder.

     İslam tarihini ibretle tetkik edecek olursak bu hususun birçok örneklerini görmek mümkündür. Söğüt ilçesinin kış günlerini, Domaniç’te yaz aylarını geçirmekte olan 400 çadırlık bir aşiretin reisi olan Osman Bey’in çok uzun olmayan bir zaman içerisinde bir devlet kurması, fetihlerin birbirini takip etmesi, ruhundaki şecaat ve kahramanlıkla birlikte Kur’an-ı Kerim’e olan sevgi ve saygısından kaynaklanmış bulunmaktadır. Şöyle ki: Şeyh Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığı gece, rafta Kur’an-ı Kerim’i görünce İlahi kitaba olan saygısından dolayı sabaha kadar ayakta durmuş ve uzanıp yatmamıştı. Allah ta onu ve onun soyundan gelen evlat ve ahfadını yüceltmiş ve Asya, Avrupa ve Afrika’da altı asır hükümran etmiştir.

     Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

من قرأالقرآن وحفظه أدخله الله الجنةوشفعه فىعشرةمن أهل بيته كلهم قداستوجب النار.

 

     “Kim Kur’an’ı okur ve onu hıfzederse, Allah ta onu cennete koyar ve ev halkından ateşe girmesi vacip olan on kişiye şefaatçi kılar.”

     Bu hadis-i şerif, Kur’an’ı ezberleme bahtiyarlığına erişmiş hafızlarının, şefaatçi olacaklarını açıkça ifade etmektedir. Bu şefaat, hafız olan kimsenin Allah katındaki derecesi sebebiyle Kur’an-ı Kerim’in şefaati olmaktadır.

     Bir diğer hadis-i şerif te şöyledir:

 

يقال لصاحب القرآن إقرأوارق ورتل كماكنت ترتل فىالدنيافإن منزلتك عندآخرآيةتقرأبها.

 

     “Kur’an’ın arkadaşına (hafız olana),oku, yüksel. Dünyada ağır ağır okumaya devam ettiğin gibi oku. Zira senin (cennetteki) merteben okuduğun ayetin sonuna kadardır denilir.”

     O yüce kitap, kendisine sahip çıkan fert ve cemiyetleri, hem dünyada hem de ahirette yükseltir. Dünyada halkın başında taç gibi, ahiretteyse cennet içinde şah gibi bir saltanata mazhar olur. Başka bir hadisinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

من قرأالقرآن وتعلم وعمل به ألبس والده يوم القيامةتاجامن نورضوؤه مثل ضوءالشمس ويكسىوالده حلتين لايقوم لهماالدنيافيقولان بم كسيناهذافيقال بأخذولدكماالقرآن.

 

“Kim Kur’an’ı okur, öğrenir ve onunla amel ederse, kıyamet günü anne ve babasına nurdan yapılmışçasına parlak bir taç giydirilir. Onun ziyası güneş ışığı misalidir. Onun ebeveynine iki hulle giydirilir ki, dünya malı onlarla boy ölçüşemez. Onlar: Ne karşılığında bunlar bize giydirildi? Derler. Çocuğunuzun Kur’an’ın ahkâmını tutması sebebiyle denilir.”

Bu hadisteki vaat edilen müjdeye erişebilmek için, okuma, öğrenme ve onlarla amel etme işlerini şahsında toplamak lazımdır. Zira okumak, öğrenmek içindir. Öğrenmek te amel etmek maksadıyla yapılır. Hadis-i şerifte, EVLADINIZIN KUR’AN OKUMASI denilmeyip te ONU TUTMASI diye bir ifadenin bulunması çok dikkat çekicidir. Çocuk, Kur’an-ı Kerim’in elfazını dilde, evrakını elde, envarını ruhta ve ahkâmını da takip edilecek yolda kendisine hüccet olarak tutarsa, ebeveyni de bu yüce saadete nail olur.

     Anne-babalar, çocuklarının Kur’an’ı okuyup öğrenmesi ve bu ilahi kitabın hükümleriyle amel etmesi sebebiyle başına taç giyecek ve sırtına cennet libası olarak hulle giydirilecektir. Taç, dünya hayatında şahların, padişahların ve hükümdarların başlarında taşıdıkları devlet reisliği sembolüdür. Anlattığımız şartlara uygun evlat yetiştiren anne-babaların taç giymesi, ahiret âleminde şahlara ve hükümdarlara yaraşır bir saltanata ve hayata nail olacaklarına işaret olunmaktadır.

     Allah’ın Kitabı’nı sadece Ramazan ayında ve haftanın belirli bir gününde okumakla yetinmemeli, dilimizin virdi ve fikrimizin kaynağı haline getirmeliyiz. Maddi hayatımızın devamına vesile olacak gıdaları almakta, yeme ve içmeyi belirli zamanlarda yerine getirmekteyiz. Maddi hayatımız için gösterdiğimiz bu itinanın daha üstününü manevi ve ebedi hayatımızın saadetine vesile olacak Kur’an’ı okuma hususunda da göstermeliyiz. Zira onu elden ve dilden bıraktığımız zaman, bilinenler unutulmuş olur. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

 

تعاهدواالقرآن فوالذىنفسىبيده لهوأشدتفصيامن الإبل فىعقلها.

 

     “Kur’an’ı sık sık okumakla ezeldeki sözleşmenizi takviye ediniz. Nefsim kudret elinde tutan Allah’a and olsun ki, boşanıp kaçmak bakımından Kur’an, ayağından bağlanmış deveden daha çetindir.”

     Beşeriyetin kurtuluşuna vesile olan, halkı putperestlikten kurtarıp hakperest hale getiren ve mabud-u hakikiye ulaşacakları yolu gösteren Kur’an-ı Kerim, tarihin her safhasında insanları dalaletten kurtarıp hidayete eriştirmiş, sefaletten kurtarıp saadete ulaştırmıştır. Bu yüce kitabın bahsettiğimiz özelliği, 14 asır öncesiyle sınırlı bir keyfiyet değildir. Her zaman ve mekâna şamil olan bu özelliğini Hz Peygamber (SAV) şöyle ifade ediyor:

  

إنه سيكون فتن كقطع الليل المظلم قيل:فماالنجاةمنهايلرسول الله؟قال:كتاب الله تعالىفيه نبأمن قبلكم وخبرمن بعدكم وحكم مابينكم وهوفصل ليس بالهزل من تركه تجبراقصمه الله تعالىومن ابتغىالهدىفىغيره أضله الله تعالىوهوحبل الله المتين ونوره المبين والذكرالحكيم والصراط المستقيم وهوالذىلاتزيغ به الأهوآءولاتتشعب معه الآرآءولايشبع منه العلمآءولايملهالأتقيآءمن علم علمه سبق ومن عمل به أجرومن حكم به عدل ومن عصم به فقدهدي إلىصراط مستقيم.

 

     “Şüphesiz ve muhakkak ileride karanlık gece kıtalarını andıran fitneler olacaktır. Ashap tarafından: “Ey Allah’ın Rasülü, ondan kurtuluşun amili nedir?” diye soruldu. Hz Peygamber (SAV):“Allah’ın kitabıdır.” buyurdu ve şöyle devam etti: “Onda sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdaki meselelerin halline dair hükümler vardır. O, hezl (şaka olarak ifade edilmiş) değildir. Hak ile batılı ayırt edici bir kitaptır. Onu cebbarlık yaparak terk edenin Allah belini kırar. Kim hidayeti ondan başka bir yerde ararsa Allah onu dalaletle düşürür. O, Allah’ın sağlam ipidir, aydınlatıcı nurudur, zikr-i hakimi ve sırat-ı müstakimidir. Heva ve heveslerin sapıtmasına, rey ve görüşlerin dağılmamasına yegâne sebep O’dur. Âlimler O’na doymaz, muttakiler O’nu okumaktan usanmazlar. Onun ilmini bilen ileri gider, O’nunla amel eden ecre nail olur. O’nunla hükmeden adalet eder, ona sımsıkı sarılan hidayeti bulur.”

     Bu hadisle ilgili bazı noktaları hatırlatmakta fayda vardır. Geçmiş ümmetlerin hayatları ve helaklerine amil olan davranışlar, Kur’an’ın açıkça beyan ettiği hususlardır. Bunlardan ders almayanlar, aynı akıbete veya benzeri bir felakete uğramaktan kurtulamazlar. Geçmişten ders almayan milletler, gelecek nesillere ders ve ibret olmaya mahkûm olurlar. Hz Nuh (AS)’ın kavminin tufanla helaki, Hz Lut (AS)’ın kavminin de ilahi cezalardan biriyle hak-i helake serilmesi, Firavun ve askerlerinin suda boğulmaları, bugünkü insanlar için tarihi bir hadisenin beyanından ibaret değil, ibretli bir ders olmaktadır. Bu dersi alanlar, felaketten kurtulur, dünya ve ahirette necat bulur. Kim veya kimler büyüklük taslayarak cebbarlığa, gaddarlığa ve zulme teşebbüs edecek olsa, Allah onu beli kırılmış bir canlının hali gibi perişanlığa uğratır.

     Hidayetin kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i bırakarak başka yerlerde ve yollarda hidayet arayan, Allah’ın rızasından mahrum kalmış ve sapıklığa batmış olur.

     Allah cümlemizi, Yüce Kitabıyla amil ve kâmil eylesin. İlahi Kitabın emirlerine ittiba ve yasaklarından içtinap edebilmede bizlere yardımcı olsun.

loading...