loading...

Dini Bilgiler

Kıblede hata ettiğini farkeden kimse namazda iken yönünü değiştirebilir mi?

By  | 

Kıblede hata ettiğini farkeden kimse namazda iken yönünü değiştirebilir mi? Kıble tespiti hakkında detaylı bilgi verir misiniz?

loading...

Değerli kardeşimiz,

loading...

Resûlullah (A.S.) Efendimiz ümmetine bu konuda şöyle buyurmuştur:

«Size bir şey ile emrettiğim zaman, onu gücünüzün yettiği nispette yerine getirin.» (Fıkhü’s-Sünne / Seyyid Sabık.)

Kıbleyi belirlemekte soracak kimse bulamadığında ictihad edip bulmaya çalışır. Namaz kıldıktan sonra başka cihete yöneldiğini anlarsa, artık namazı iade etmez. Ama namazda iken bunu fark eder, namazı bozmadan yön değiştirir.

Yanında bulunduğu bölge halkından ve aynı zamanda kıbleyi bilenlerden bir kimse bulunduğu halde, sormayıp kendi içtihadına göre namaz kılar, sonra kıbleye yönelmediğini anlar veya kendisine bu hususta bilgi verilirse, namazı iade etmesi gerekir. Bu bakımdan öyle hallerde kıbleyi sormadan namaza durmamalıdır. (Şerh-i Tahavi – Münyetü’l-Musallî.) (Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/220)

Namazda Kıbleye Yönelmekle İlgili Hükümler:

Namaz farz olsun, nafile olsun bütün çeşitleriyle ancak kıbleye yönelerek kılınırsa caiz olur. Cenaze namazı veTilâvet Secdeside böyledir. Bunda ittifak vardır. Kıble, Mekke’de oturanlar için Kâ’be’nin kendisidir. Mekke dışında olanların ise kıblesi Kâ’be cihetidir.

Mescid-i Haram’a yönelerek namaz kılmak hem Kitap, hem Sünnet, hem icmâ’ ile sabit olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm de :

«Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir; bulunduğunuz yerde yüzlerinizi o yöne çevirin.» (Bakara Sûresi, 2/144.) Buyurulmuştur.

Hadîs-i Şerifte : Zeyd oğlu Üsâme (R.A.) diyor ki:

“Resûlullah (A.S.) Beytullah’ın içine girince her tarafını dolaşarak dua etti, namaz kılmadı. Dışarı çıkınca bu kez iki rekat namaz Kabe’ye yönelerek kıldı ve: «İşte bu kıbledir.» buyurdu.” (Buharı – Müslim.)

Mekke’de oturanlar Kâbe’ye yöneldiklerinde mutlaka onu görmeleri gerekmez; aralarında duvar, ev ve benzeri engeller bulunabilir. Ne var ki namaza yöneldiklerinde aradaki duvar ya da engel kalktığında yüzlerinin en az Kâbe semtine rast gelmesi gerekir. (Fetavâ-yi Kaadıhan – El-Kâfi – Et-Tebyin / Zeylal.)

Mekke dışında oturanların kıblesi, fukahaya göre Kâbe cihetidir. Sahih olan da budur.

b. Ancak Kâbe Ciheti Ne ile Bilinebilir:

a) Kasaba ve şehirlerde camilerdeki mihraplar ve minarelerin şerefeye açılan kapısıdır.
b) Camilerden uzak bir semtte ise yerli halktan sormak gerekir.
c) Yanında pusula taşıyor ve manyetik sapmaları da hesaba katmasını biliyorsa, onunla kıbleyi tayin eder.

c. Deniz Ya Da Çölde Bulunanlara Gelince:

a) Yanlarında pusula varsa onunla tespit ederler.
b) Pusula yoksa güneşli bir havada bulunuyorlarsa, bulundukları yerin kuzey, ya da güney yarımkürenin nerede olduğunu hesaplayarak güneşe göre kıbleyi tayin ederler. Geceleyin ise yıldızlarla tespite çalışırlar.
c) Bunlardan hiçbiri mümkün olmadığında ictihad edip kanaatlerine göre bir tespit yaparak namaz kılarlar.

Cabir bin Abdullah (R.A.) diyor ki:
Resûlullah (A.S.) Efendimiz, içinde benim de bulunduğum bir heyeti bir tarafa gönderdi. Gece çok karanlık olduğundan kıbleyi tayin edemedik. Herkes kendi ictihad ve kanaatine göre yönelerek namazını kıldı ve yöneldiği cihete bir çizgi çekti. Sabah olunca ayrı ayrı yönlere yönelip namaz kıldığımızı gördük. Dönüşümüzde durumu Resûlullah (asv)’a bildirdiğimizde bir şey söylemedi. Fakat çok geçmedi ki şu âyet indi:

“Doğu da Allah’ındır, Batı da… Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır.”(Dâre – Kutni : Câbir bin Abdülah (R.A.)’den – Bakara Suresi, 2/115.)

Kıble tespitinde muteber olan, Beytullah’ın bulunduğu yere yönelmektir, binanın kendisine değil. O halde rakım itibariyle Kâbe’den çok yüksek ya da çok alçak bir yerdeki binanın kendisine yüz çevirmek mümkün değildir. Ama Beytullah’ın bulunduğu yere yönelmek kâfidir. Çünkü Kâbe, yerden aynı doğrultuda yedi kat göklere kadar kıble olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan Kâbe’nin damında namaz kılmaya cevaz verenler çoğunluktadır. Şöyle ki; Kâbe’nin üstüne çıkan kimse nereye yönelirse yönelsin, kıbleye yüz çevirmiş sayılır.

Günümüzde 10–15 kilometre yüksekte uçan uçaklarda namaz kılmak gerektiğinde, elbetteki Kâbe’nin binasına yönelmek mümkün değil, ama Kâbe’nin sözünü ettiğimiz yukarıya, yani göğe yükselen doğrultusuna yönelmek yeterlidir. Gerçi müctehid imamlar bu yolda ictihadda bulunurken henüz uçak ve benzeri vasıtalar icat edilmemiştir. Ama onlar rakım itibariyle çok yüksek ya da çok alçak yerleri düşünerek bu yolda tatmin edici bir ictihadda bulunarak kolaylık getirmişlerdir.

ç. Kıbleye Yönelemeyecek Kadar Hasta Ne Yapar?

Kıbleye yönelemeyecek kadar hasta ya da âciz olan kimse, kendisini yöneltecek kimse bulamazsa, bulunduğu şekilde niyet edip namazını kılar. Yüzünün yöneldiği cihet doğu ya da batı bile olsa yine caizdir. Çünkü namazdan maksat Kâbe değildir. Kâbe Allah’a ibâdette birliği sağlamak, ibâdete bir resmiyet kazandırmak ve gelişigüzel durup namaz kılmayı önlemek içindir. Tabii bunun daha birçok esrar ve hikmetleri de vardır. Bir şartın düşmesiyle diğer şartlar düşmez. Nasıl ayakları kesik bir adam hakkında abdestin sadece üç farzı uygulanıyor ve bununla namaz kılmak caiz oluyorsa, Kıbleye yönelme imkânı olmadığında da durum buna benzer. Yani şartlardan biri -imkânsızlık devam ettikçe- kalkmış sayılır.

Bunun gibi ağır yaralı, ya da fazla rahatsız bulunan kimseyi kıbleye çevirecek adam bulunuyor, fakat çevrildiği takdirde ağrı ve sızının artacağı biliniyorsa, yine de bulunduğu şekilde yüzü hangi cihete gelirse gelsin, namazını kılar. Sahih olan da budur.

Düşman ya da bir canavar korkusundan kıbleye yönelme imkânı olmayan kimse hangi yöne dönebiliyorsa öylece namazını kılar. Hırsızdan da korkulduğunda aynı hüküm câridir.

Denizde küçük bir kayık üzerinde, denge bozulup boğulma tehlikesi olduğu zaman herhangi bir yöne doğru namaz kılınabilir.

d. Hayvan Sırtında Namaz Kılan Kimse;

Bir özründen dolayı yere inip namaz kılamayan kimse binmiş olduğu hayvan üzerinde kıbleye yönelerek namaz kılması şart değildir. Mümkün olduğu şekilde hangi cihet olursa olsun niyet edip namazını kılar. Nafile namazların hayvan üzerinde kılınması için bir özrün bulunması şart değildir. (Et-Tebyîn – Münyetü’l-Musalli – Fetâvâ-yi Hindiyye.)

e. Gemide Namaz Kılarken:

Gemide namaz kılan kimse -ister farz, ister sünnet, ister vâcib olsun- bütün namazlarda kıbleye yönelerek kılması gerekir. Rasgele bir cihete yönelip kılması caiz değildir. Bu bakımdan namaz kılarken gemi yön değiştirecek olursa, o da namazını bozmadan kıbleye döner ve namazını böylece tamamlar. (El-Hulasa – Şerh-i Münyeti’l-Musalli.)

Gemide kıblede şüpheye düşer, soracak kimse bulamazsa, ictihad ederek kıbleyi bulur, öylece namaz kılar. (El-Hidâye / Merğinâni.)

Âmir bin Rebia diyor ki:

«Resûlullah (A.S.) Efendimizi devesi üzerinde yol alırken namaz kılıyor, deve ne yöne doğru gidiyorsa o da oraya doğru yöneliyordu.» (Buharı – Müslim : Âmir bin Rabia (R.A.)den.) Buharî bu hadisin sonuna şu cümleyi de rivayet yoluyla tespit edip koymuştur : «Rükû ve secdeleri baş işaretiyle yerine getiriyor.»

Bunun sebebi açıktır; İslam güç getirilmeyecek teklif getirmemiştir. Gemide kıbleye yönelmek mümkündür, ama küçük bir kayıkta veya bir deve ve at üzerinde bu mümkün değildir. Mümkün olsa bile çok sıkıntılı olur. Bu bakımdan Resûlullah (A.S.) Efendimiz ümmetine bu konuda şöyle buyurmuştur:

«Size bir şey ile emrettiğim zaman, onu gücünüzün yettiği nispette yerine getirin.» (Fıkhü’s-Sünne / Seyyid Sabık.)

Kıbleyi belirlemekte soracak kimse bulamadığında ictihad edip bulmaya çalışır. Namaz kıldıktan sonra başka cihete yöneldiğini anlarsa, artık namazı iade etmez. Ama namazda iken bunu fark eder, namazı bozmadan yön değiştirir.

Yanında bulunduğu bölge halkından ve aynı zamanda kıbleyi bilenlerden bir kimse bulunduğu halde, sormayıp kendi içtihadına göre namaz kılar, sonra kıbleye yönelmediğini anlar veya kendisine bu hususta bilgi verilirse, namazı iade etmesi gerekir. Bu bakımdan öyle hallerde kıbleyi sormadan namaza durmamalıdır. (Şerh-i Tahavi – Münyetü’l-Musallî.)

g. Çölde Namaz Kılarken:

Çölde namaz kılarken kıbleyi belirlemekte güçlük çıkar, fakat orada iki kişi hazır bulunur, onlar da ora yerlisi olurlarsa o takdirde onların göstereceği yöne doğru namaz kılar.

Şayet o iki kişi de onun gibi yolcu bulunuyorsa, onlardan sormasına gerek yoktur, kendi kanaatine göre kıble cihetini tahmin ederek namaz kılar.

Boş arazide kıbleyi belirlemekte şüpheye düşmeden namazını kılar, sonra şüpheye düşerse, yanlış cihete yöneldiğini kesin olarak bilinceye kadar kıldığı namaz caizdir. Şüpheyle artık amel edilmez.

Namazda iken hata ettiğini anlarsa, fukahadan bir kısmına göre, yeniden namaz kılar. Yine namazda iken kıbleyi belirlemekte isabet ettiğini anlarsa, sahih olan kavle göre, namazını tamamlar, yeniden kılmaz.

Kıble konusunda şüpheli olur, fakat araştırmadan rasgele bir cihete yönelerek namaz kılar ve namazda iken ya isabet, ya da hatâ ettiğini anlarsa, o namazı bozup yeniden kılması gerekir. Namazı bitirdikten sonra hata yaptığını anlarsa, yine iade etmesi vâcibdir. Namazdan sonra kıbleye isabet ettiği belirlenirse, artık namazı iade etmesine gerek kalmaz.

h. Kıbleyi Tayin Etmekte Zorluk Çekerse :

Kıbleyi bulmakta zorluk çeker ve ictihad ederek araştırmada bulunur, fakat bir kanaate varamazsa, bu hususta üç görüş vardır:

1. Dört cihete yönelerek namazını tamamlar.
2. Namazı geciktirir.
3. İsterse kılar, isterse geciktirir.
Ama en doğru olan, namazı geciktirmeyip kılmasıdır.

Geceleyin çölde yıldızlarla yön tayin edebiliyorsa, ictihad edip bir kanaat yürütmesine gerek yoktur, yıldızlara göre kıbleyi belirleyip namazını kılar. Tıpkı şehirde mihrabı görüp o cihete namaz kılması gibi.

i. Mihrabı Olmayan Bir Mescide Giren Kimse:

Mihrabı olmayan bir mescide girer, kıblenin ne yanda olduğunu tespit edemediği için kendine göre bir kanaat yürüterek namaz kılar, sonra hata yaptığını anlarsa, o namazı iade etmesi gerekir.

Çünkü kıblenin hangi cihette olduğunu ehlinden sormaya gücü vardır. Ama namazdan sonra isabet ettiği belli olursa, artık iadeye gerek yoktur.

Mescide girip kıbleyi belirlemekte zorluk çeker, çevredeki insanlardan sorduğunda onlar cevap vermezlerse, kendine göre bir kanaat yürüterek namazını kıldıktan sonra kıbleye hata etti anlaşılırsa, artık iade etmesine gerek kalmaz. Çünkü namaza durmadan önce çevredeki insanlara sormuş, cevap alamamıştı.

j. Geceleyin Karanlık Bir Camide Namaz Kılan Kimse:

Geceleyin karanlık bir camide namaz kılarken, kendine göre kanaat yürüterek kıbleye yönelir ve sonra başka cihete yöneldiği anlaşılırsa, kıldığı namaz tamamdır, iadesi gerekmez. Çünkü gece karanlıkta kıbleyi öğrenmek için başkasının kapısı çalınmaz.

Bu durumdaki adam bir rekâtını kendi yürüttüğü kanaatine göre kıldıktan sonra görüş ve kanaati değişir, bu kez namazı bozmadan başka bir cihete döner, bir rekât kıldıktan sonra yine ilk yöneldi cihetin doğru olduğu kanaatine vararak tekrar o yöne döner ve böylece namazını tamamlarsa, ne lâzım gelir?

Fukahanın ileri gelenleri bu meselede farklı görüşe sahiptirler:

Kimine göre, ilk yöneldiği tarafa doğru yönelir ve namazını tamamlar. Kimine göre namaza yeniden başlar. (Fetâva-yi Kadıhan – Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Çölde bir adam kendi kanaatine göre kıbleyi tahmin edip namaza başladıktan sonra bir başka adam hiç bir araştırma yapmadan, kanaat yürütmeden ona uyarsa, imam olan adam eğer kıbleye isâbet etmişse, ikisinin de namazı caizdir. Hata ettiği anlaşılırsa, imamın namazı tamamdır, ona uyan kimsenin iade etmesi gerekir. (El-Hulâsa.)
k. Mekke’de Tutuklu Bulunan Kimse:

Mekke’de tutuklu bulunan kimse, kıbleyi bilmiyor, soracak bir kimse de bulamıyor ve bu nedenle kendisi kanaat yürüterek namaz kılıyor, sonra hatâ ettiğini anlıyorsa, İmam Muhammed’e göre, iade etmesi gerekmez. Kıyasa en uygun olanı da budur.

Medine’de tutuklu olanın da durumu böyle olursa hüküm aynıdır.

Kıbleyi belirlemekte şüpheden kurtulamıyor ve böylece her rekâtta bir cihete dönerek namazını tamamlıyor; dört rekâtta dört yönelmiş oluyorsa İmam Muhammed’e göre caizdir. (Fetava-yi Kadıhan.)
A’ma bir kimse bir rekât namaz kıldıktan sonra biri gelir de onu kıbleye çevirir ve öylece ona uyarsa, caiz olur mu?

Eğer a’ma namaza başlamadan kıbleyi sorup öğrenecek kimse bulduğu halde sormadan namaza durmuşsa, her ikisinin de namazı bozulmuştur, yeniden kılmaları gerekir. Soracak kimse bulamamış ve öylece namaza durmuşsa, imam olan a’manın namazı caiz, ona uyanın namazı fâsiddir. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)

m. Kıbleyi Belirleyemeyen Cemaat:

Karanlık bir gecede ya bir evde, ya da çölde kıbleyi belirleyemeyen bir cemaat, yanlarında âdil (güvenilir) bir kimse varsa ona sorarlar veya kıbleyi tayin edecek pusula ya da benzeri bir imkân bulunursa, onunla yetinerek namaz kılarlar. Bunlardan hiçbiri bulunmaz ve herkes kendine göre bir kanaat yürüterek kendi başına namaz kılarsa, ister kıbleye yönelmekte isabet etmiş olsunlar, ister olmasınlar, hepsinin de namazı caizdir. Cemaatle kılmışlarsa, imamın önüne geçen ve namazda imama muhalefet ettiğini bilen kimse hâriç diğerlerinin namazı yine caizdir.

Tilâvet secdesi için de kıbleyi belirlemek konusunda kesin bir alâmet ve bilgi yoksa kanaat yürütmek caizdir. (Siracülvehhac / Helvanı.)

n. Kâbe’nin İçinde Cemaatle Namaz Kılarlarsa:

Kâbe’nin içinde cemaatle namaz kılarlarken imamın çevresinde yer alırlarsa, arkası imamın arkasına ya da yüzü imamın arkasına rastlayanların namazı caizdir. İmam ile yüz yüze gelmeleri halinde kerahetle caizdir. Ancak arkası imamın yüzüne doğru gelen cemaatin namazı caiz değildir. (Cevhere-i Neyyire – Siracülvehhac / Helvanî.)

İmam, Kâbe’nin içinde durur, cemaat de Kâ’be’nin etrafında halka olup namaz kılacak olurlarsa, Kâ’be’nin kapısı açık bulunması gerekir. Aksi halde caiz olmaz.

Kadın, Mescid-i Harâm’da imamın hizasında durur ve aynı cihete yönelerek imama uyar, imam da imamete niyet getirirse, imamın namazı fâsid olur. Ama kadın ona uymaz veya başka bir cihete yönelirse, imamın namazı bozulmaz.

Tam Kâ’be binasının içinde her rekâtı bir duvara yönelerek dört rekât namazı böylece dönmek suretiyle kılan kimsenin namazı caiz değildir. Çünkü ilk yöneldiği cihetin kıble olup olmadığında bir tereddüt ya da şüphesi yoktur. Kâbe’nin içinde nereye yönelirse kıble orasıdır.

loading...