Dini Bilgiler
Kalbinize Ferahlık Verecek Bir İbadet
Huşu nedir? İşte Allah dostu Veysel Karani Hazretleri’nin verdiği cevap…
Annesi, Veysel Kârânî Hazretleri’ne sordu:
“–Oğlum bütün bir gece sabaha kadar nasıl ibâdet edebiliyorsun? Buna nasıl dayanabiliyorsun?”
O büyük Allâh dostu şöyle cevap verdi:
“–Ey güzel annem! İbâdetimi özene bezene yapıyorum. Kalbim huşû ile öyle genişliyor ki, yorulmak nedir bilmediğim gibi, yeryüzü ve her türlü bedenî hislerle alâkam kesiliyor. Bir de bakıyorum, sabah oluvermiş!..”
“–Nedir bu huşû hâli ey Üveys?”
“–Huşû; bir bedene mızrak saplansa, canın ondan haberdâr olmamasıdır.”
Huşû, aslı kalpte, tezâhürleri bedende olmak üzere iki taraflıdır. Kalbe âit tarafı; Rabbin azamet ve celâli karşısında kendi hiçliğini idrâk ederek, nefsi, Hakk’ın emrine boyun eğdirmek, son derece yüksek bir edeb, tâzîm ve saygı hissi duymaktır. Dış görünüşle alâkalı yönü de, bedenin uzuvlarında bu duygunun tesiriyle bir vakar ve sükûnetin meydana gelmesidir. Meselâ namazda gözlerin etrâfa değil, önüne ve secde mahalline bakması gibi…
Hayâtın ve ibâdetlerin huşû içinde nasıl yaşanacağının en güzel misallerini Peygamber Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın örnek hayâtında müşâhede etmekteyiz. Hayâtının hiçbir safhasını âhiret gerçeğinden ayrı mütâlaa etmeyen Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ibâdetlerde de son nefesteki hâlet-i rûhiyeye bürünmenin lüzûmuna dikkat çekmiştir.
Nitekim bir sahâbî, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:
“–Yâ Rasûlallâh! Bana öğüt ver, ancak kısa ve öz olsun!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Namazını, (hayâta) vedâ eden bir kimsenin namazı gibi kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elindekilere tamah etme!” buyurdular. (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Ahmed, V, 412)
0 comments