Dini Bilgiler
Kalbi Ürperten Süre
KALBİ ÜRPERTEN SURE
Kur’ân-ı Kerîm’in tesirinde kalarak İslâm’la şereflenenlerden bir diğeri de Cübeyr bin Mut’im -radıyallâhu anh-’tır. O da Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den Tûr Sûresi’ni dinleyince kalbi ürpermiş ve hissiyâtını:
“−Sanki kalbim çatlayacak sandım.” şeklinde ifâde etmiştir. (Ahmed, IV, 83, 85)
Kendisi hâdiseyi şöyle anlatır:
“Resûlullâh’ı -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, akşam namazında Tûr Sûresi’ni tilâvet ederken dinlemiştim.
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَىْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ. اَمْ خَلَقُوا السَّموَاتِ وَاْلاَرْضَ بَلْ لاَ يُوقِنُونَ. اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَانُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ اْلمُصَيْطِرُونَ
«Onlar, bir yaratan olmaksızın mı yaratıldılar, yoksa yaratanlar kendileri midir? Yoksa gökleri ve yeri kendileri mi yarattılar? Hayır, onlar Allâh’a kesin olarak inanmıyorlar. Yâhut Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır? Yoksa her şeye hâkim olan kendileri midir?» (et-Tûr, 35-37) âyetine geldiğinde kalbim heyecandan neredeyse uçacak gibi oldu.” (Buhârî, Tefsîr, 52)
Risâlet-i Muhammediyye’nin ilk zamanlarında, şiiri yarışmalarda birinci seçilerek Kâbe’nin duvarına asılmış olan İmriü’l-Kays’ın, kız kardeşi hayattaydı. Kendisine Kur’ân-ı Kerîm’den birkaç âyet okudular. Fesâhat ve belâgatin ne demek olduğunu gâyet iyi bilen bu kadın Kur’ân âyetlerini işitince:
“–Bu bir insanın sözü olamaz. Eğer yeryüzünde böyle bir söz var ise, kardeşimin şiirinin Kâbe’nin duvarında asılı durması münâsip değildir. Onu indirip yerine bu sözü asmak lâzımdır.” demek mecbûriyetinde kaldı ve kardeşinin kasîdesini kendi elleriyle Kâbe duvarından indirdi. Seviye olarak onun altında bulunan diğer Muallakât’a hiçbir diyecek kalmadığından onlar da birer birer indirildi.[6]
Akl-ı selîm sâhibi bir insanın Kur’ân’ı sâdece dinlemesi bile onun Hak kelâmı olduğunu anlamasına kâfîdir. Bu sebeple Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, Kur’ân-ı Kerîm’i bizzat insanlara işittirmekle vazîfelendirilmişti.
TUR SURESİ OKUNUŞU VE ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm
52/TÛR-1: Vet tûri.
Tur Dağı’na yemin olsun.
52/TÛR-2: Ve kitâbin mestûrin.
Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun.
52/TÛR-3: Fî rakkın menşûrin.
(…ki o Kitab’ın) içinde yazılar sayfalarda yayılmıştır.
52/TÛR-4: Vel beytil ma’mûri.
Beyti Mamur’a (Mamur Ev’e) andolsun.
52/TÛR-5: Ves sakfil merfûi.
Yükseltilmiş tavana (yeryüzünün tavanına) andolsun.
52/TÛR-6: Vel bahril mescûri.
Dolu denize andolsun.
52/TÛR-7: İnne azâbe rabbike le vâkı’un.
Muhakkak ki Rabbinin azabı, mutlaka vuku bulacaktır.
52/TÛR-8: Mâ lehu min dâfiin.
Onu (azabı) defedecek yoktur.
52/TÛR-9: Yevme temûrus semâu mevren.
O gün gökyüzü şiddetle sarsılıp sallanır.
52/TÛR-10: Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyren).
Ve dağlar seyir halinde yürür (hareket eder).
52/TÛR-11: Fe veylun yevme izin lil mukezzibîne.
İşte (o) izin günü tekzip edenlerin (yalanlayanların) vay haline.
52/TÛR-12: Ellezîne hum fî havdın yel’abûn(yel’abûne).
Onlar ki, lüzumsuz şeylere dalıp oyalananlardır.
52/TÛR-13: Yevme yude’ûne ilâ nâri cehenneme de’â(de’an).
O gün cehennem ateşine sürüklenerek atılırlar.
52/TÛR-14: Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).
İşte bu tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz ateştir.
52/TÛR-15: E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubsirûn(tubsirûne).
Acaba bu bir sihir mi? Yoksa siz mi görmüyorsunuz?
52/TÛR-16: Islevhâ fasbirû ev lâ tasbirû sevâun aleykum, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ona (ateşe) yaslanın. Artık sabretseniz de, sabretmeseniz de sizin için birdir. Sadece yapmış olduğunuz şeylerle cezalandırılırsınız.
52/TÛR-17: İnnel muttekîne fî cennâtin ve naîmin.
Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve ni’metler içindedir.
52/TÛR-18: Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vekâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi).
Rab’lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rab’leri onları alevli ateşin (cehennemin) azabından korudu.
52/TÛR-19: Kulû veşrebû henîen bi mâ kuntum ta’melûne.
Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için.
52/TÛR-20: Muttekiîne alâ sururin masfûfeh(masfûfetin), ve zevvecnâhum bi hûrin înin.
(Takva sahipleri), sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları güzel gözlü huriler ile evlendirdik.
52/TÛR-21: Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhaknâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in, kullumriin bi mâ kesebe rehînun.
Ve (hayattayken, ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyip) âmenû olan, zürriyetleri de kendilerine îmân ile tâbî olanların zürriyetlerini de kendilerine ilhak ettik (yanlarına kattık). Ve onların amellerinden bir şey eksiltmedik. Herkes kazandığına (dereceler) karşılık bır rehindir.
52/TÛR-22: Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve onlara arzu ettikleri meyve ve etlerden verdik.
52/TÛR-23: Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîmun.
Orada kadeh kaldırırlar, orada (içtikleri şarap ile) ne boş söz söylerler ne de günaha girerler.
52/TÛR-24: Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lû’luun meknûnun.
Ve kendileri için hizmet eden (genç delikanlılar), onların etraflarında dolaşırlar. Onlar sanki sedefinde saklanmış inci gibidirler.
52/TÛR-25: Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne).
Ve karşılıklı birbirlerine sorarlar.
52/TÛR-26: Kâlû innâ kunnâ kablu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne).
“Gerçekten biz daha önce ailemizle beraberken korkuyorduk.” dediler.
52/TÛR-27: Fe mennallâhu aleynâ ve vekânâ azâbes semûm(semûmi).
Şimdi Allah bizi ni’metlendirdi ve bizi (cehennemin) kavurucu ateşinin azabından korudu.
52/TÛR-28: İnnâ kunnâ min kablu ned’ûh(ned’ûhu), innehu huvel berrur rahîm(rahîmu).
Muhakkak ki biz, daha önceden O’na (Allah’a) dua ediyorduk. Muhakkak ki O; Berr’dir (çok cömert, çok lütufkârdır), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).
52/TÛR-29: Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecnûn(mecnûnin).
O halde zikret (öğüt ver), çünkü sen Rabbinin ni’meti sayesinde ne kâhinsin ne de mecnunsun.
52/TÛR-30: Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî reybel menûni.
Yoksa: “O bir şairdir, zamanın musîbetinin ona ansızın gelmesini gözlüyoruz.” mu diyorlar?
52/TÛR-31: Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn(muterabbisîne).
“Gözleyin, ben de sizinle beraber gözleyenlerdenim.” de.
52/TÛR-32: Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn(tâgûne).
Yoksa onların akılları bunu mu emrediyor? Veya onlar azgın bir kavim mi?
52/TÛR-33: Em yekûlûne tekavveleh(tekavvelehu), bel lâ yû’minûn(yû’minûne).
Yahut: “Onu kendisi uydurup söyledi.” mi diyorlar? Hayır, onlar îmân etmezler.
52/TÛR-34: Fel ye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn(sâdikîne).
Öyleyse onun gibi bir söz (Kur’ân âyeti) getirsinler, eğer (sözlerinde) sadıksalar.
52/TÛR-35: Em hulikû min gayri şey’in em humul hâlikûn(hâlikûne).
Yoksa onlar bir şey (bir yaratan) olmaksızın mı yaratıldılar? Veya yaratıcılar onlar mı?
52/TÛR-36: Em halakûs semâvâti vel ard(arda), bel lâ yûkınûn(yûkınûne).
Yoksa gökleri ve arzı onlar mı yarattı? Hayır, onlar Allah’a yakîn hasıl edemezler.
52/TÛR-37: Em indehum hazâinu rabbike em humul musaytırûn(musaytırûne).
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Veya (o hazinelerin) sahipleri onlar mı?
52/TÛR-38: Em lehum sullemun yestemiûne fîh(fîhî), fel ye’ti mustemiuhum bi sultânin mubîn(mubînin).
Yoksa onların orada (konuşulanları) dinleyecekleri merdivenleri mi var? Öyleyse onları dinleyenler açık delil getirsinler.
52/TÛR-39: Em le hul benâtu ve le kumul benûn(benûne).
Yoksa kızlar O’nun ve oğlanlar sizin mi?
52/TÛR-40: Em tes’eluhum ecren fe hum min magremin muskalûn(muskalûne).
Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Bu yüzden onlar ağır bir borç altındalar mı?
52/TÛR-41: Em indehumul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne).
Yahut gayb, onların yanında da onlar mı yazıyorlar?
52/TÛR-42: Em yurîdûne keydâ(keyden), fellezîne keferû humul mekîdûn(mekîdûne).
Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Lâkin tuzağa düşecek olanlar o kâfirlerdir.
52/TÛR-43: Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Yoksa onların Allah’tan başka ilâhları mı var? Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.
52/TÛR-44: Ve in yerev kisfen mines semâi sâkıtan yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun).
Ve eğer gökten bir parça düştüğünü görseler: “Üst üste yığılmış bulutlardır.” derler.
52/TÛR-45: Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûne.
Artık onları, helâk olacakları günlerine kavuşuncaya kadar terket.
52/TÛR-46: Yevme lâ yugnî anhum keyduhum şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
O gün onlara tuzakları herhangibir şeyle fayda vermez. Ve onlar yardım olunmazlar.
52/TÛR-47: Ve inne lillezîne zalemû azâben dûne zâlike ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve muhakkak ki zulmedenler için, bundan başka bir azap daha vardır ve lâkin onların çoğu bilmezler.
52/TÛR-48: Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûmu.
Ve Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü muhakkak ki sen gözümüzün önündesin. Ve kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.
52/TÛR-49: Ve minel leyli fe sebbihhu ve idbâren nucûmi.
Ve gecenin bir kısmında artık O’nu (Allah’ı) tesbih et ve yıldızların batışında da.
0 comments