Dini Hikayeler
Kadi İyaz kimdir?
Çeşitli âlimlerden temel dinî eserler okuyup dersler alan Kãdî İyâz, Endülüs’te ve Fas’ta yaşayan İslam alimidir. Kıraat ve Kur’an ilimleri, Arap dili ve edebiyatı alanlarında da söz sahibi olduğu belirtilen Kādî İyâz, devrinin hadis imamı diye anılmış, özellikle Şifa-i Şerif eseri ile ülkemizde tanınmıştır.
Doğumu, Nisbeleri ve Lakabı Adı Ebü’l-Fazl İyâz ibni Mûsâ bin İyâz el-Yahsubî’dir. Kãdî İyâz diye şöhret bulmuştur.
Endülüs’te yaşayan ailesi daha sonraları Fas’ın Sebte şehrine yerleşmiş, o da hicrî 476 yılı Şaban ayı ortalarında (1083 Aralığı sonları) Sebte’de dünyaya gelmiştir. Ailesi daha sonra Kayrevan şehrine göç etmiştir.
Esasen Kãdî İyâz’ın ceddi, güney Arabistan’da eski ve meşhur bir kabile olan Himyer’in Yahsub ibni Mâlik koluna mensuptur. Büyük ceddi Yahsub ibni Mâlik ile İmâm Mâlik’in cedlerinden Zû Asbah el-Hâris kardeş olduğu için, müellifimiz ile İmâm Mâlik arasında hem neseb bağı hem de Mâlikî mezhebine mensup olduğu için mezhep bağı vardır. Kãdî İyâz’ın ailesi daha sonraları Endülüs’e yerleşmiştir. Doğduğu yere nisbetle Sebtî, ceddine nisbetle Yahsubî nisbeleriyle anıldı. Kãdî lakabına gelince, bu ona hayatı boyunca devam eden kadılık mesleği dolayısıyla verilmiştir.
TAHSİL HAYATI VE HOCALARI
Müellifimiz önce hıfzını tamamladı, ardından devrin ilmî geleneğine uyarak Sebteli veya Sebte’ye gelen âlimlerden İslâmî ilimlerin çeşitli kollarındaki temel eserleri okudu.
Hicrî 507’de (mîlâdî 1113-1114) daha çok hadis tahsil etmek için Endülüs’e gitti. Bir yıl sonra Mürsiye ve Kurtuba’ya geçerek bu iki şehirde bulunan 44 tanınmış âlimlerden ve muhaddislerden istifâde etti. Meselâ İbni Sükkere diye bilinen hadis, fıkıh ve kırâat âlimi Ebû Ali es-Sadefî’den Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim gibi önemli hadis kitaplarını okudu. Ünlü filozof İbni Rüşd’ün büyük babası Mâlikî fakihi ve kadısı İbni Rüşd’den, vezir İbni Abdûn el-Fihrî ve şöhretli Mâlikî fakihi ve muhaddis Ebû Bekir İbnü’l-Arabî gibi ünlü âlimlerden faydalandı.
Kendileriyle görüşme fırsatı bulamadığı bazı âlimlerden ise rivâyetlerini nakletmek üzere icâzet aldı. İcâzet aldığı âlimler arasında Endülüslü hadis hâfızı Ebû Ali el-Gassânî; dil ve edebiyat âlimi İbnü’s-Sîd el-Batalyevsî; Mâlikî fakihi, hadis ve kelâm âlimi Ebû Abdillâh el-Mâzerî ve hadis âlimi Ebû Tâhir es-Silefî anılabilir. Kısaca belirtmek gerekirse Kãdî İyâz 100 kadar âlimden ya bizzat faydalandı veya kendileriyle mektuplaşarak onlardan dönemin ilmî geleneğine göre icâzet aldı. Bir yıl sonra da memleketi Sebte’ye döndü.
TALEBELERİ
Kãdî İyâz’ın ilminden Endülüslü ilim adamları ve talebeler faydalandı. Bunların başında oğlu Dâniye kadısı Ebû Abdullah Muhammed yer alır. Diğer talebeleri arasında Endülüslü gramer âlimi Ebû Muhammed Abdullah ibni Muhammed el-Aşîrî; İbnü’l-Kusayr diye tanınan edebiyatçı Ebû Ca‘fer Abdurrahman ibni Ahmed el-Gırnâtî; hadis hâfızı, kıraat ve Arap dili âlimi İbni Hayr el-İşbîlî; Endülüslü târihçi, fakih ve muhaddis İbni Beşküvâl diye ünlü Halef ibni Abdülmelik, İbni Zerkûn diye anılan muhaddis Ebû Abdullah Muhammed ibni Saîd el-Ensârî, dil âlimi ve Zâhirî fakihi İbni Madâ el-Kurtubî gibi isimler sayılabilir.
KADILIĞI
Kãdî İyâz hicrî 515’te (mîlâdî 1121) Sebte kadılığına tâyin edildi ve on altı yıl bu görevde kaldı. Bu görev sırasında Sebte’ye çeşitli yönlerden hizmet etti, şehrin gelişmesini sağladı. 531’de (1136) Sebte kadılığından alınarak Gırnata kadılığına getirildi.
O devirde, Kuzey Afrika ve Endülüs’te doksan yıl hüküm süren ve bir Berberî hânedânı olan Murâbıtlar’dan Tâşfîn yönetimde idi. Tâşfîn, tarafsız ve müsâmahasız hükümlerini hazmedemediği için Kãdî İyâz’ın görevine son verdi.
Kãdî İyâz da Gırnata’dan ayrıldı, Kurtuba’ya gitti; orada ilminden faydalanmak isteyenlere yardımcı oldu. Yine o dönemde, Kuzey Afrika ve Endülüs’te 140 yıl hüküm süren bir başka Berberî hânedânı olan Muvahhidler iktidardaydı. Sünnî ve Eş‘arî bir âlim olan İbni Tûmert, Murâbıtlar’ın dini gerektiği şekilde uygulamadığı iddiasıyla ve onları devirmek maksadıyla mehdîliğini ilân etmiş, etrafında toplanan geniş kitlelerle Muvahhidler Devleti’ni kurmuş ve Murâbıtlar’a karşı savaş başlatmıştı.
Kãdî İyâz, bu iki hânedan arasında cereyan eden savaşlarda Sebte’nin tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu gördü ve şehrin müdafaasını üstlendi; zira o dönemde devlet, askerî temel üzerine kurulu olduğu için devlet başkanı, vâliler ve kadılar da birer kumandan sayılıyordu; hattâ kadıların yetkisi vâlilerin, kumandanların ve diğer devlet adamlarının da üstündeydi.
Kãdî İyâz, Sebte kumandanı sıfatıyla 535’te (1140) şehir üzerine yürüyen Muvahhidler Devleti’nin hükümdarı Abdülmü’min el-Kûmî’ye karşı Sebte’yi başarıyla savundu ve onu geri çekilmek zorunda bıraktı.
Kãdî İyâz, 539 yılında (1144) Murâbıt meliki İbrâhim ibni Tâşfîn tarafından tekrar Sebte kadılığına getirildi. Çok geçmeden Sebteliler Muvahhidler’in güçlendiğini gördüler ve onlara kendi arzularıyla itaat ettiler; Kãdî İyâz da ister istemez Muvahhid meliki Abdülmü’min el-Kûmî’ye bağlılığını dile getirdi. Ancak bir müddet sonra hemşehrilerini Muvahhidler’e karşı isyan etmeye teşvîk etti. Ne var ki Abdülmü’min duruma yeniden hâkim olunca Sebteliler ondan af dilediler. Zor durumda kalan Kãdî İyâz da Sebte’yi terk edip Merakeş’te ikamete mecbur edildi.
VEFÂTI
Kãdî İyâz Merakeş’e varınca ağır bir hastalığa yakalandı. 9 Cemâziyelâhir 544’te (14 Ekim 1149) orada vefat etti ve Bâbü Îlân’a defnedildi. Gerçek böyle olmakla beraber Kãdî İyâz’ın ölüm sebebi hakkında birbirini tutmayan rivâyetler ileri sürülmüştür. Bu asılsız rivâyetleri şöyle sıralamak mümkündür:
Kãdî İyâz Gazzâlî’ye muhalifti, bu sebeple de Gazzâlî’nin ünlü eseri İhyâ’ü ‘ulûmi’d-dîn’in yakılmasına fetvâ verdi; bu yüzden Gazzâlî ona beddua edince aynı gün hamamda öldü.
Bir başka rivâyete göre Kãdî İyâz kendini Mehdî ilân eden melik İbni Tûmert’in bu iddiasının asılsız olduğunu söyleyerek ona karşı çıktığı için öldürüldü.
Bir başka asılsız iddiaya göre Kãdî İyâz cumartesi günleri evine kapanıp Şifâ-i Şerîf’i yazıyordu. Bunu duyanlar onun Yahudi olduğunu iddia ettiler; bunun üzerine melik Abdülmü’min’in adamları tarafından mızrakla vurularak öldürüldü.
Kãdî İyâz’ın bir Yahudi tarafından zehirlenerek öldürüldüğü bile ileri sürülmüştür.
KĀDÎ İYÂZ, GAZZÂLÎ’YE KARŞI MIYDI?
Kãdî İyâz ile Gazzâlî arasında anlaşmazlık bulunduğu ve Gazzâlî’nin ona bedduâ ettiği iddiasının hiçbir dayanağı yoktur. Şöyle ki, Gazzâlî Kãdî İyâz’dan kırk yıl önce vefât etmiştir. Daha da önemlisi Kãdî İyâz, hocası Abdullah ibni Muhammed ibni İbrâhim el-Lahmî’ye İhyâ’yı beğendiğini ve onu ihtisâr etmenin faydalı olacağını söylemiştir. Nitekim İhyâ’nın ünlü şârihi Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî de, Kãdî İyâz’ın, bu önemli eserin yakılmasına dâir fetvâ vereceğine ihtimâl vermemiştir.
KĀDÎ İYÂZ’IN BAZI ÖZELLİKLERİ
Kãdî İyâz’ın aile efrâdı hakkında fazla bilgi yoktur. Oğlu Muhammed ile torunları İyâd ibni Muhammed’in ve Muhammed ibni İyâd’ın da kadılık yaptıkları belirtilmektedir.
Müellifimiz, bid’at ve hurâfeden tamâmen uzak sağlam bir inanca sâhipti. İslâmî konularda aslâ tâviz vermezdi. Vakarlı bir duruşu vardı ve zâhidâne yaşardı. Talebelerine karşı son derece anlayışlı, sabırlı ve mütevâzı idi. Latîfe yapmayı seven hoş sohbet bir insandı.
Üstün zekâsı, süratli anlayışı ve hazır cevaplığı yanında rahat ve akıcı bir konuşması vardı. Kãdî İyâz, çok zor bir yazı türü olan Mağrib hattını çok güzel yazardı. Onun zikredilmeye değer bir özelliği de şâirliğiydi ve güzel şiirler söylemesiydi.
Kur’ân-ı Kerîm sûreleri ile Hz. Peygamber’in medhi hakkında birer kaside yazmış, muhtelif münâsebetlerle dostlarına ve vatanına hasretini dile getiren şiirler söylemişti.
KĀDÎ İYÂZ’IN İLMİ
Devrinin bazı tanınmış sîmâları, derin ilmi dolayısıyla onu sevip takdir ederlerdi. Şâir ve müellif vezir Abdülmecîd ibni Abdûn Sebte’ye sadece Kãdî İyâz ile görüşmek için gittiğini yeminle ifâde etmişti.
Bir defasında Kãdî İyâz, bir âlimden faydalanmak üzere Endülüs’e gidecekti, o zaman hocası dil âlimi Ebü’l-Hüseyin Sirâc ibni Abdülmelik el-Endelüsî ona: “Yanına gideceğin o zâtın sana daha çok ihtiyacı var” demişti.
Bir diğer hocası Ebû Abdullah Muhammed ibni Ali ibni Hamdîn et- Tağlibî, Kãdî İyâz’ın vefatı üzerine onun, “Mağrib’te yerini tutacak birini bırakmadan gittiğini” belirtmişti. Zehebî, o çağda Sebte’de Kãdî İyâz’dan daha fazla eser veren birinin bulunmadığını ifâde etmiştir.
Kãdî İyâz; hadis ve hadis ricâli yanında, tefsir ve Kur’an ilimleri, fıkıh ve usûl-i fıkıh, târih, kelâm, ilm-i ensâb ile Arap dili ve edebiyatı alanlarında da söz sahibiydi.
Onun asıl derinleştiği sâha, dirâyetü’l-hadîs ve rivâyetü’l-hadîs ilimleriydi; bu ilimlerdeki yetkisi sebebiyle devrinin “hadis imâmı” diye anılmıştı.
Kãdî İyâz’ın hocası Ebû Ali es-Sadefî, elindeki Sahîh-i Buhârî nüshasını, İmâm Buhârî’nin yegâne nüshasıyla mukabele etmişti. İşte bu nüsha, Mağrib’te, büyük ölçüde Kãdî İyâz vasıtasıyla yayılmıştı.
Müellifimiz; İmâm Mâlik’in el-Muvatta’ının âlî senedle gelen bir rivâyetine sahip olduğu gibi, Sahîh-i Müslim’in ünlü hocalardan elde ettiği nüshalarına da sahipti ve bunları talebelerine okutmuştu.
KÃDÎ İYÂZ’IN ESERLERİ
Kãdî İyâz’ın çoğu hadis, usûl-i hadîs ve târih sâhalarında kırk kadar eser verdiği kaydedilmiştir. Bu kitapların belli başlıları şunlardır:
1- eş-Şifâ’ bi-ta‘rîfi hukūki’l-Mustafâ. Müellifimizin bu en önemli eseri, bu bahisten önce geniş bir şekilde tanıtılmıştır.
2- Meşâriku’l-envâr ‘alâ sıhâhi’l-âsâr.
Müellifimiz, hadis ilmindeki otoritesini ortaya koyduğu bu kıymetli eserinde İmâm Buhârî ve İmâm Müslim’in el-Câmi’u’s-sahîh’leri ile İmâm Mâlik’in el-Muvatta’ında geçen garîb (nâdir) kelimeleri açıklamış, hatalı yazılan kelimeleri tashih etmiştir.
3- Tertîbü’l-medârik ve takrîbü’l-mesâlik li-ma‘rifeti a‘lâmi mezhebi Mâlik.
Kãdî İyâz, bu eserinde Mâlikî mezhebine mensup 1600 kadar âlimin tercüme-i hâlini muhtelif tabakalar hâlinde ele almıştır.
4- el-İlmâ‘ ilâ ma‘rifeti usûli’r-rivâye ve takyîdi’s-semâ‘.
Bu eser, Kãdî İyâz’ın, usûl-i hadîse dâir on dokuz önemli meseleyi ele aldığı bir çalışmadır. Müellif önce “hadis ilmini iyi öğrenmenin gereği” üzerinde durmuş, ardından şu konuları incelemiştir: Hadisle meşgul olanların değeri, hadis öğrenmenin ve öğretmenin usûlü, hadis rivâyet ederken kullanılan ifâdelerin özellikleri, hadislerin yazılması, noktalanması, harekelenmesi, asıllarıyla karşılaştırılması, görülen noksanlıkların tashîh edilmesi, rivâyetin lafız ve mânâ ile yapılması, rivâyet farklarının tesbit edilmesi, senedin önemi ve muhtelif hadis çalışmalarında kullanılması, hadis öğrenme yaşı, icâzet meselesi…
5- İkmâlü’l-Mu‘lim bi-fevâ’idi Müslim.
Eser, İkmâlü’l-Mu‘lim fî şerhi Sahîhi Müslim diye de anılır. Kãdî İyâz, bu çalışmasında, kendisinden icâzet aldığı Mâlikî fakihi Ebû Abdillâh el-Mâzerî’nin (v. 536/1141) Sahîh-i Müslim’in ilk şerhi olan el-Mu‘lim adlı hadis kitabını şerhetmiştir.
Mâzerî’nin bizzat kaleme almadığı, talebelerinin ders esnasında tuttuğu notların birleştirilmesiyle meydana geldiği için, söz konusu eserde bazı hadisler ve kelimeler yeterince açıklanmamıştır. İşte bu sebeple Kãdî İyâz el-Mu’lim’de gördüğü eksikleri tamamlamaya çalışmış, ayrıca eserde Müslim’in tertip tarzına uymayan bazı hataları tashih etmiş ve kendi şerhini bu şerhe bir zeyl mâhiyetinde yazmıştır.
6- Bugyetü’r-râ’id fîmâ fî hadîsi Ümmi Zer‘ mine’l-fevâ’id.
Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim başta olmak üzere pek çok hadis kitabında yer alan ve “Ümmü Zer‘ hadisi” diye bilinen bir hadîs-i şerif vardır.
7- el-Gunye.
Kãdî İyâz, Fihristü şüyûhi’l-Kãdî İyâz diye de bilinen bu eserde, adı Muhammed olanlardan başlamak sûretiyle hocalarından takriben 100 kadarının tercüme-i hâlini vermiş ve onlardan okuduğu kitapların adını zikretmiştir.
8- el-Ecvibe fîmâ nezele fî eyyâmi kadâ’ihî min nevâzili’l-ahkâm.
Eser, müellifin kadılık yaptığı yıllarda kendisine sorulan bazı ilginç meselelere verdiği cevapları ihtiva etmektedir.
9- el-İ‘lâm bi-hudûdi kavâ‘idi’l-İslâm.
Kãdî İyâz, el-Kavâid diye de anılan bu hacmi küçük eserini çocuklar için yazmış ve burada İslâm’ın beş esasını kolay anlaşılır bir üslûpla açıklamıştır.
10- el-Kasîdetü’l-müştemile.
El-Kasîdetü’l-ferîdetü’l-garrâ’ ‘alâ esmâi süveri’l-Kur’ân adıyla da anılan bu çalışmasında müellif Kur’an sûrelerinin adlarını elli beş beyitlik bir kasidede ele almıştır.
GÜNÜMÜZE ULAŞMAYAN ESERLERİ
Kãdî İyâz’ın bunlardan başka bazı kitaplarının günümüze geldiği, bazılarının da günümüze ulaşmadığı söylenmektedir. Günümüze geldiği söylenenlerden birinde, müellifin Mâlikî fıkhının ana kaynaklarından olan el-Müdevvenetü’l-kübrâ’nın lafızlarını, müşkil yanlarını ve rivâyetlerini açıkladığı belirtilmektedir.
Onun günümüze geldiği bilinmeyen eserlerinden biri olan el-Câmi‘ fi’t-târîh’te (veya Câmi‘u’t-târîh), İslâmiyet’in İspanya’ya girdiği tarihi başlangıç alarak Endülüs ve Mağrib hükümdarlarının hayat ve icrâatından, Sebte şehrinden, özellikle Sebte kadı ve fakihlerinden, ayrıca Hüseyniye Devleti’nin tarihinden bahsettiği kaydedilmektedir.
Müellifin günümüze ulaşmayan eserlerinden biri olan Garîbü’şŞihâb’ta Kudâî’nin Şihâbü’l-ahbâr’ındaki garîb ve nâdir kelimeleri açıkladığı, bir diğerinde ise Abdülmelik ibni Muhammed el-Harkûşî’nin Şerefü’l- Mustafâ’sını ihtisâr ettiği söylenmektedir.
0 comments