loading...

Dini Bilgiler

İnsanları Allah’a Çağıran Çocuk

By  | 

Zamanın birinde bir kral ve büyücüsü vardı. Gel zaman git zaman büyücünün yaşı ilerlemiş ve ihtiyarlamıştı. Yaşı epeyce ilerleyen büyücü bir gün krala:

loading...

– Artık iyice yaşlandım. Bana bir erkek çocuk bul da ona bildiklerimi öğreteyim. Ben öldükten sonra yerime onu görevlendirirsiniz, dedi ve kralın kendisine verdiği çocuğa büyü öğretmeye başladı.

loading...

Bu çocuk, yeni büyüler öğrenmek için her gün evinden çıkıp büyücünün yanına gidiyordu. Yine bir gün büyücü- ye giderken yolda yaşlı bir insan dikkatini çekti. Bu kişi, kendisini Allah’a ibadete adamış, yaşlı ve âlim bir insandı. Çocuk bu yaşlı adamla tanıştı ve onun sohbetlerinden çok zevk almaya başladı. Artık büyücüye gitmek için evden her çıktığında önce ona uğruyor, onun sohbetlerini dinliyor, daha sonra büyücünün yanına gidiyordu.

Çocuk bir gün saraya doğru giderken yolda bir kalabalık gördü. İnsanlar, yolları üzerine yaomış ve kimseye geçit

vermeyen vahşi bir hayvandan dolayı yolda kalmışlardı. Bu insanlar büyücü çocuğu görünce çok sevindiler ve:

– Hey, şuraya bakın. Büyücünün talebesi geldi. O şimdi bir büyü yapar da bizi bu hayvandan kurtarır, dediler.

Bu sırada çocuğun aklına bir şey geldi ve içinden şöyle dedi:

– Şimdi tam zamanı. Büyücünün büyüleri mi, yoksa ih- tiyar adamın anlattıkları mı doğru, şimdi anlayacağım.

Ardından hemen korkunç bir büyü yaptı. Halk bu büyü- den çok korktu, ancak hayvan yerinden hiç kıpırdamadı. Gerçeği anlayan çocuk ellerini açarak:

– Allah’ım! Eğer Sen âlim zatın yaptıklarını büyücü- nün yaptıklarından daha çok seviyorsan bu hayvanı öldür, insanlar yollarına gitsinler, diyerek yerden bir taş aldı ve taşı hayvana attı. Hayvan oracıkta ölüverdi ve insanlar da yollarına devam ettiler.

Çocuk bütün bu olup bitenleri âlim kişiye anlatınca, on- dan şu nasihati aldı:

– Evladım, sen şimdi mertebece benden üstünsün. Bundan ötürü imtihan edilebilirsin. İmtihan anında ben- den kimseye bahsetme.

Gün geçtikçe çocuk daha bir seviye kazandı ve meşhur oldu; öyle ki yapmış olduğu dualarla körü, abraşı (bir tür cilt hastalığı) ve diğer hastaları iyileştirmeye başladı. Artık ünü bütün ülkeye yayılmıştı. Derken, bir gün kralın kör olan bir yardımcısı, kendisini iyileştirmesi için çocuktan istekte bulundu. Çocuğun ona karşı cevabı:

– Ben kimseyi iyi edemem, ancak Allah iyi eder. Eğer Allah’a inanırsan, O sana şifa verir, şeklinde oldu.

Daha sonra da çocuk dua etti ve adamın gözleri açıldı. İyi olan adam, kralın yanına gidince, kral hayret etti ve bunu kimin yaptığını sordu. O da:

– Rabbim iyi etti, diye cevap verdi.

Kralın:

– Yani ben mi, sorusuna ise:

– Hayır, hem benim, hem de senin Rabbin olan Allah, cevabını verdi.

Kral:

– Senin benden başka Rabbin mi var? Sana bunları kim öğretti? Bana o kişinin ismini söyle, diye adama çıkışıp ona eziyet etmeye başladı.

Yapılan işkenceye dayanamayan adam, sonunda çocuğun ismini söyledi. Kral, çocuğu çağırtıp ondan da aynı cevabı alınca ona da işkence etmeye başladı. İşkenceyle bu inancı kimden öğrendiğini itiraf ettirmek istiyordu. İşkencelere daha fazla dayanamayan çocuk, ihtiyar adamın yerini söylemek zorunda kaldı.

Daha sonra kral, Allah’a inanan bu üç kişiyi de çağırarak dinlerinden dönmelerini istedi, aksi takdirde onları ölümle tehdit etti. Onlar inançlarında ısrar edince, yaşlı adamı ve kendi adamını testereden geçirdi. Çocuğa gelince, onu da yüksek bir dağdan aşağıya atmaları için adamlarına teslim etti. Dağdan atılacağı zaman çocuk:

– Allah’ım, beni bunlardan kurtar, diye dua edince, dağ

aniden sarsıldı ve kralın adamları aşağı yuvarlanıverdi.

Kralın adamlarından biri kurtulmuştu. Bu kişi, tekrar kralın yanına geldi ve başlarından geçenleri anlattyı. Kral, bu kez çocuğu başkalarına teslim etti ve eğer dininden dönmezse onu denizin derin bir yerine atmalarını emretti. Çocuk, duasıyla onlardan da kurtuldu ve krala gelerek, söylediklerini yapmadığı sürece kendisini öldüremeyeceğini bildirdi. Ardından da insanları bir yere toplayyıp, kendi- sini bir kütüğe bağlanmasını, sonra da torbasından bir ok çıkararak, “Çocuğun Rabbi olan Allah’ın adıyla.” diyerek atmasını ve ancak bu şekilde kendisini öldürebileceğini ifade etti. Kral, çocuğun söylediklerini yaptı. Ok, çocuğun bağrına saplandyı ve çocuk öldü.

Baştan beri olup bitenleri izleyen halk ise, “Biz çocuğun Rabbine inandık.” dediler. Zaten daha önce de çocuk, her vesileyle insanları bir olan Allah’a iman etmeye çağırmış ve çoklarının imanına vesile olmuştu. Bunun üzerine kral, hendekler kazdırıp içlerini ateşle doldurttu ve inananları o hendeklere atıp yakmaya başladı.

Bu sırada ateşe atılacaklar arasında kucağında henüz konuşamayacak kadar küçük çocuğu olan bir anne de vardı. Bu kadın da diğerleri gibi krala değil Allah’a iman etmişti. Zaten onun suçu da, diğer inanan insanlar gibi sadece Allah’a iman etmiş olmasıydı. İçinde ateş yanan hendeğin başına getirilen kadın, anne şefkatinin gereği çocuğuyla birlikte ateşe atılmaktan endişe etmişti. Her anne gibi kendi canından daha çok yavrusunu düşünüyordu. Tam bu sırada Allah’ın izniyle kadının kucağındaki minik yavru dile geldi ve şöyle dedi:

– Anneciğim! Sabret, zira sen hak üzeresin ve dosdoğru yoldasyın.

Bu olağanüstü hadisenin vermiş olduğu güven ve teslimiyetle kadın, kendisini kucağındaki çocukla birlikte yükselen alevlerin içine atıverdi.

Kıssadan Hisse

1. Hikayenin kahramanyı olan çocukta bir peygamber mantığı sezilmektedir. İhtimal o çocuk, yüce bir hakikati temsil ediyordu ve Allah da onu şerli insanlara karşı koruyordu. Öyle ki, teslim edildiği adamların kimisi dağdan aşağı düşüp ölüyor, kimisi de denizde boğulup gidiyordu. Tabi bütün bunlar, Cenâb-yı Hakk’ın ona olan inayeti ve yardımı sayesinde oluyordu. Ne yapıp yapıp onu öldür- meyi düşünüyorlardı, ama nafile, Allah fırsat vermiyordu. İhtimal kral, biraz da demokratik davranıyor ve çocuğun toplum içinde uyarmış olduğu teveccüh ve ilgiden ötürü he- men tepesine binip öldüremiyordu. Belki de onu öldürmenin bir kısım sosyal komplikasyonları olabileceği endişesi de taşıyordu. Bu mevzuda açık bir şey olmamakla birlikte, bütün bunları satır aralarından çıkarabilmek mümkündür. Çocuğun şehit edilmesinden sonra geride bıraktığı ses, arkadakilerine yetip artıyor; madde temelinden sarsılıyor ve Allah’ın varlığı bütün vicdanlarda duyuluyordu.

2. Allah’ın inananlara vermiş olduğu kredinin çok iyi kullanılması gerektiği de bu hikayeden alınacak dersler arasındadır. Herhangi bir hizmetten bazen iki, bazen üç netice alınıyorsa, onu daha rantabl şekilde değerlendirip daha fazlası alınmalıdır. Mesela, Allah (cc), bizim bir iyiliğimize bazen on, bazen yetmiş bazen yedi yüz sevap vereceğini bildirmekte ve bununla bize aynı zamanda bir hedef göstererek, âdeta “Siz de, toprağın bağrına attığımız her şeyi, yerinde yedi yüz olarak nemalandırabilirsiniz.” demek istemektedir. Madem her işte bir hikmet var, o hâlde meseleyi sadece öteler ötesi âlem olan ahiret buduyla ele almamak lâzım; bunun dünyamıza ait yanlarının olabileceğini düşünmek gerek. Kur’ân ve Sünnet’in bu kabil işaret ve remizleri, tükenmez bir hazinedir ve mutlaka çok iyi değerlendirilmelidir. 3. Hz. Âdem’den günümüze kadar hak ile batıl hep mü- cadele edegelmiştir. Bu mücadele kıyamete kadar da devam edecektir. Bazı durumlarda şer güçler geçici olarak galip gibi görünseler bile netice itibariyle muvaffakiyet, zafer ve başarı her zaman inananların olacaktır. Bu sebeple mü- minler, kendilerini hedef alan kimselere karşı sabırlı olmayı, aktif bir sabır göstererek yollarına devam etmelidirler.

loading...