loading...

Genel

İdrar Rengi Nelerin Belirtisi Olabilir, Sağlıklı İdrar Rengi Nasıl Olmalı?

By  | 

İdrar, vücutta bulunan atıkların dışarı atılmasında önemli rol oynamaktadır. Böbrek tarafından süzülen fazla su ve suda çözünebilen bazı maddeler idrar yoluyla atılır. Böylece vücutta birikebilen zararlı maddeler ve toksinler, idrar sayesinde vücuttan uzaklaştırılmaktadır. Kanı filtre eden böbrekler, idrar üretiminden sorumlu olan organlardır. Ayrıca böbrekler sayesinde şeker, su, vitaminler, aminoasitler ve diğer bazı önemli maddelerin kan dolaşımına geri dönmesini sağlarlar. İdrarda bulunan koku ve idrar renginin değişmesi, yiyeceklerin dokunması gibi basit bir durumun göstergesi olabileceği gibi, kanser ve enfeksiyon gibi tehlikeli hastalıkların da habercisi olabilir. İdrar rengi, genel olarak vücuttaki bir sorunun göstergesi olabilmektedir.
Sağlıklı İdrar Rengi Nasıl Olmalıdır?

loading...

İdrara sarı rengini veren pigment, ürokrom olarak adlandırılmaktadır. İdrar rengi genellikle idrarın yoğunluğuna bağlı olarak, bazen koyu sarı bazen de açık sarı olabilir. İdrarın koyu sarı renk olması, fazla sıvı tüketilmediğinin bir göstergesidir. Açık sarı ise çok sıvı tüketildiğini veya idrar söktürücü ilaç kullanıldığını gösterir. Bazı ilaçlar idrarın mavi veya yeşil tonlarında olmasına, havuç turuncu, vitaminler sarı ve porfiri adı verilen hastalık ise şarap renginde olmasına yol açabilir. Kırmızı renkli idrar, genellikle idrarda kan olduğunun göstergesidir. Bu tür durumlarda panik yapmadan önce, çok az miktar kanın bile idrar rengini değiştireceğini bilmeniz gerekir. İdrarda bulunan kan, enfeksiyon veya kanser gibi önemli hastalıkların göstergesi de olabilir. Bundan dolayı kırmızı renkli idrar görülürse, hemen bir üroloğa görünmek gerekir. Sağlıklı idrar rengi, orta açıklıkta sarı olmalıdır.

loading...

İdrar Renkleri
İdrar Renkleri ve Nedenleri

Yeşil veya Mavi Renkli İdrar: Bu renklerdeki idrara aşağıdaki faktörler neden olabilir;

Bazı besinlerde bulunan boyalar yeşil idrara neden olabilmektedir. Mesane ve böbrek işlevlerini test etmek için kullanılan bazı boyalar da idrarın mavi renkli olmasına yol açabilir.
Propofol, Amitriptilin ve Indometazin gibi etken maddeleri ilaçlar, idrarın yeşil veya mavi renkli olmasına neden olabilir.
Kalıtsal ve nadir görülen bir hastalık olan Hiperkalsemi, özellikle çocuklarda idrarın mavi renkli olmasına neden olabilir. Bundan dolayı Hiperkalsemi hastalığının diğer adı “mavi bebek bezi sendromu” dur.
Pseudomonas adı verilen bakteriler de, idrarın yeşil renkte olmasına neden olabilir.

Koyu Kahverengi İdrar: Bu renk idrara neden olan etkenler ise şunlardır;

Baklagillerin aşırı miktarda tüketilmesi, öd ağacı veya ravent gibi besinlerin tüketilmesi koyu kahverengi idrara neden olabilir.
Klorokin ve primakin gibi sıtma ilaçları, metronidazol ve nitrofurantoin gibi antibiyotikler, sinameki ve akdiken içeren müshil ilaçları ile methocarbamol bulunan kas gevşetici ilaçlar koyu kahverengi idrara neden olur.
Bazı böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları ile idrar yolu enfeksiyonları, idrar renginin koyulaşmasına neden olur. Böbrek taşları ve idrar yolu enfeksiyonları, idrar renginin bulanık veya bulutlu görünmesine de yol açabilir.

Turuncu İdrar: İdrarın turuncu bir renkte olmasına neden olan bazı ilaçlar mevcuttur. İdrar yolu hastalıklarının tedavisi için kullanılan laktasif tarzı ilaçlar, bu ilaçlar arasında sayılabilir. Turuncu renkli idrar, bilhassa safra kanalı ve karaciğer ile ilgili bir sorunun olduğuna işarettir. İdrarın turuncu olmasının bir başka nedeni, vücudun susuz kalması ve bunun sonucu olarak idrarda yoğunluğun meydana gelmesidir. İlaçlar, bazı vitamin çeşitleri ve havuç suyu da idrarın turuncu renkte olmasının nedenleri arasındadır.

İdrar rengindeki değişiklikler, hem gözle görülebilen hem de laboratuvar ortamında tespit edilebilen bir vakadır. İdrarda meydana gelen değişimler sadece renk olarak değil, koku ve idrar sıklığı şeklinde de ortaya çıkabilir. İdrar, kişinin hangi besini ne kadar tükettiği ya da hangi hastalıklara sahip olduğu hakkında ipuçları verebilir. İdrar testi veya idrar analizi, eski dönemlerden beri vücuttaki hastalıkların ve sorunların teşhis edilmesi için kullanılan yöntemlerdir. Vücuda giren bakteri, fazla şeker, mantar ve protein türündeki maddeler idrar tarafından dışarıya atılır.

İdrar rengindeki değişiklikler, kanserin evresine bağlı olarak da meydana gelebilir. İdrarda tetkikler sonucu ortaya çıkan ya da gözle görülebilen kanama ve idrar renginde meydana gelen değişiklikler ile aşağıdaki durumlar yaşanabilir;

Böbrek bölgesinde kitle oluşumu ve ağrı
Yorgunluk ve halsizlik hissi
Yüksek ateş
İştahsızlık ve kilo kaybı
Karaciğer fonksiyon bozukluğu
Kansızlık (anemi)
Bacak bölgelerinde şişlik
Çarpıntı
Nefes darlığı ve öksürük
Baş ve kemik ağrısı
Kanlı balgam çıkarma
Şuur kaybı

Suda çözünebilen riboflavin ile B2 vitamini içeren vitamin takviyeleri, idrar renginin sarı olmasına yol açar. Riboflavinin kendi rengi de sarıdır ve aşırı kullanılması sonucu idrarın rengini değiştirir. Her ne kadar sağlıklı olsa da, aşırı vitamin takviyeleri hipervitaminozis riski taşımaktadır. İdrar rengi çok açık ise, bu durum fazla sıvı tüketildiğinin göstergesidir. Buna rağmen karaciğer sirozu ve hepatit gibi karaciğer rahatsızlıklarında da idrar renginin çok açık olması muhtemeldir. Bunların dışında, gebelikte de çok açık renkli idrar olur. Çok sıvı tüketilmesiyle oluşan açık renk idrar, hepatit, karaciğer ve diyabetin de habercisi olabilir. Genellikle basit nedenlerden dolayı idrar rengi değişebilir. Bu yüzden hemen paniğe kapılmaya gerek yoktur.

Eğer herhangi bir rahatsızlığınız olduğundan şüphe ediyorsanız ve idrar renginizde de değişiklik olduysa, hastalığın teşhis edilmesi bakımından idrar testi yaptırmanız faydalı olacaktır. Şayet idrarınız pembe veya kırmızı renkte ise, bu durumda da panik yapmanıza gerek yoktur. Çünkü bu renk idrarın nedeni, genellikle pancar, patlıcan ya da böğürtlen gibi gıdalardır. Bunların dışında antibiyotik kullanımı ve idrarda kan olması gibi durumlar da idrarın rengini pembe veya kırmızı yapabilir. İdrar yolu enfeksiyonları, böbreklerde oluşan taşlar, prostat ve tümörler de idrarın bu renklerde olmasına yol açabilir.

Normal İdrara Çıkma Sıklığı Nedir

Genel olarak yetişkinler uyanık oldukları sürece her 2 ila 4 saatte bir idrara çıkma ihtiyacı duyarlar. Bu da günde 6-8 defa idrara çıkmak demektir. Bu durum ne kadar sıvı aldığınıza, hareket ettiğinize, vücut ölçülerinize vb. sebeplere bağlıdır. İlaç kullanımı veya , hamilelik, , felç ve diyabet gibi tıbbi durumlar da etki edebilir.

İdrar üretimi de 800 mililitre ile 2 litre arasında değişebilir.

Ayrıca gece tuvalete gitmek için uyanmanız da sadece yatmadan kısa süre önce çok sıvı aldığınız anlamına gelebileceği gibi yukarıda bahsi geçen veya başka bir sağlık sorununa da işaret ediyor olabilir. Eğer idrara çıkmayla ilgili bir sorununuz olduğunu düşünüyorsanız mutlaka en kısa zamanda bir doktora görünün.

Böbrek yetmezliğinin sinsi bir hastalık olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aydın Türkmen, “Kişi ne kadar az su içerse içsin, idrarı 400 cc’den az olmamalı” diyor
Memorial Şişli Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aydın Türkmen, kronik böbrek yetmezliğine neden olan hastalıkları ve bunlar için alınması gereken önlemleri anlattı:
Böbrek yetmezliği sinsi bir hastalıktır; belirti vermeden ya da kişinin, hastalıkla çok bağdaştıramayacağı belirtilerle ortaya çıkabilir. Hastada sık tekrar eden taş düşürme atakları, ileride böbrek yetmezliğine dönüşebilir. Ayrıca çok idrara çıkma görülebilir. Prostatta ve diyabetik hastalarda görülen sık idrara çıkma; böbrek hastalığının da belirtisi olabilir. İdrar miktarı, böbrek yetmezliğinin en son aşamasında bile azalmayabilir. Bazı hastalarda idrar miktarı, birkaç litre olabilmesine rağmen yine de vücuttaki toksik maddelerin atılımı tam olarak sağlanamayabilir. Bu gibi durumlarda da diyaliz tedavisine ihtiyaç duyulabilir. Kişi hiç idrara çıkmıyorsa, bu durumda kesinlikle böbrek yetersizliğinden söz edilir.

ÇOCUKLAR GELİŞEMİYOR
Böbrek yetmezliği hastalarında; kansızlık, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı ortaya çıkmaya başlar. Hastalık ilerledikçe, cilt rengi koyulaşarak toprak rengine döner. Bu hastalarda genellikle yüksek tansiyon da görülür. Bu süreçte hipertansiyona bağlı olarak baş ağrıları ortaya çıkabilir.
Böbrek yetmezliği olan hastalarda görülen kemik ağrısı ise; böbreklerin, iskelet kas sistemi ile ilgili görevlerini tam olarak yerine getirememesinden kaynaklanır. Eğer hastalık belirti vermeden ilerlediyse, kemiklerde erime ve ciddi kırıklar meydana gelebilir.
Böbrek hastalığı ayrıca birtakım kalp-damar hastalıklarına neden olabilir. Böbrek yetmezliği olan bir hastada kalp krizi sıklığı da artmaktadır.
Böbrek yetmezliği olan çocuklar, gelişemez. Özellikle büyüme çağı bitmeden ortaya çıkan kronik böbrek yetmezliklerinde çocuklar, yaşıtlarına göre çok daha küçük kalır. Bu çocuklar için hormon tedavisi uygulanması gerekir. Ayrıca çocukta anemi gelişir, kemik ve iskelet sistemleri olumsuz etkilenir. Bu nedenle ciddi boy kısalıkları ve gelişme kusurları oluşur. Örneğin; 20’li, 30’lu yaşlardaki bazı hastalar hâlâ bir çocuk görünümünde oldukları için, çocuk hastalıkları tarafından takip edilebilmektedir.

ROMATİZMAL AĞRI KESİCİLERE DİKKAT!
Bazı ilaçların; bilinçsiz ve doktor kontrolü dışında kullanmak, böbrek yetmezliğine neden olabilir. Özellikle romatizmal ağrı kesici ilaçlar, bazı antibiyotik grupları ve görüntüleme yöntemlerinde kullanılan kontrast, yani boyalı maddeler; böbrek yetmezliğine neden olabilir.

GENETİK OLABİLİR
Polikistik böbrek hastalığı, kişiyi böbrek yetmezliğine götüren önemli sorunlardan biridir. Anne ya da babada polikistik böbrek hastalığı varsa, çocuklarında görülme ihtimali yüzde 50’dir. Böyle bir hasta saptandığında, aile bireylerinde de inceleme yapılması, erken tanı açısından önemlidir.

40 YAŞINDAN SONRA HER YIL TEST YAPTIRIN
Böbrek yetmezliği; kalp ve beyni de etkiler. Bu nedenle şu önlemleri alın:
Kilo almaktan kaçının.
Sigara içmeyin.
Tuz tüketimini sınırlandırın.
40 yaşından sonra yılda bir kez böbrek fonksiyonlarını değerlendiren testler yaptırın.
Her gün belli bir miktarda alkol almak, tansiyon yükselmesine neden olur. Bu durum da böbreklere zarar verebilir. Bu nedenle alkol kullanımının sınırlandırılması gerekir.
Sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme tarzı benimsemelisiniz. Özellikle kronik böbrek yetmezliği şikayetiniz varsa, protein tüketimini azaltmalısınız.
Ağır ve yağlı yemek tüketmekten kaçınmalısınız.

KÖPÜREN İDRAR HASTALIK BELİRTİSİ

İdrar berrak olmalıdır. İdrarın hafif sarıya çalan rengine, içinde bulunan pigmentler neden olur.
İdrar; açık çay, et yıkanan su ya da kola gibi tabir edilen renklerdeyse, bir böbrek hastalığına işaret edebilir.
Fazla köpüren idrara dikkat edilmeli. İdrarda aşırı protein çıkışı olduğunu gösteren bu durum; kronik böbrek yetmezliğinin işaretidir.
Yetersiz su alımına bağlı olarak idrarın renginde koyulaşma olabilir.
Kişi ne kadar az su içerse içsin, idrarı 400 cc’den az olmamalı. Toksik maddeleri atabilmek için her gün mutlaka yarım litreye yakın bir idrarın çıkarılması gerekir.

Böbrek Kanseri Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Bu yazımızda böbrek kanserine yakalanmış bir hastanın bilmesi gerekenlerden kısaca bahsedeceğiz. Tahminlere göre ülkemizde yıllık yaklaşık 10.000 kişi böbrek kanserine yakalanmaktadır. Böbrek kanseri çoğunlukla 55 yaş üzerinde görülür.

Böbrekte en sık görülen kanser çeşidi böbrek hücreli kanserdir.  Bu yazımızda böbrek hücreli kanserden bahsedeceğiz. Böbreğin ayrıca böbrek toplayıcı sistem kanseri de mevcuttur. Ancak bu kanserin görülme sıklığı böbrek hücreli kansere göre 15 kat daha azdır ve tedavi seçenekleri tamamen farklıdır. Bu nedenle bu yazıda bahsedilmeyecektir. Yine çocuklarda görülen böbrek kanserleri erişkinlerde görülen kanserlerden çok farklı tedavi seçeneklerine sahip olduğu için bu yazıda bu konudan bahsedilmeyecektir.

Tedavi hakkında bilgi edinmek, tedavi sürecini anlamak hastalarında tedavinin bir parçası olmasını sağlar. Bu yazının amacı hastalara;

Kanserin teşhisinde ve evrelenmesinde bilinmesi gerekenleri,
Kanserin tedavisinde ve takibinde bilinmesi gerekenleri,
Böbrek kanseri konusunda yapılan araştırmalar hakkında bilinmesi gerekenleri anlatacaktır.
Böylece hastalar doktorlarla görüşmeye gittiklerinde kafalarında hastalıkları hakkında daha net sorular belirecek ve daha fazla bilgi alabileceklerdir.

Böbrek kanseri, ciddi bir hastalıktır. Doktorunuzun söyleyecekleri önemlidir. Genellikle hastalara bir aile bireyi ya da güvendiği arkadaşlarıyla beraber doktora gitmeleri doktorun söylediklerini ufak notlar halinde kaydetmeleri ve akıllarındaki tüm soruları doktorlarına sormaları önerilir.

Böbrekler
Böbrekler, karnımızda yer alan bir çift organdır. Her böbrek hemen hemen bir yumruk büyüklüğündedir. Böbrek idrar yoluna ait bir organdır. Kandaki atık maddeleri ve fazla suyu süzerek idrar meydana getirirler.

İdrar, böbrek içerisinde böbrek pelvisi adı verilen bir boşlukta toplanır. Bu boşluk böbreğin orta kısmında yer alır. İdrar böbrek pelvisinden mesaneye doğru üreter adı verilen kanal vasıtasıyla aktarılır. Mesanede biriktirilen idrar daha sonra üretra adı verilen kanal vasıtasıyla vücut dışına aktarılır.

Böbrekler ayrıca kan basıncını kontrol eden maddelerin üretiminde bulunurlar. Yine kırmızı kan hücrelerinin üretimine yardımcı olurlar. Böbreklerin üst kısmında böbrek üstü bezi (adrenal bezi) bulunur. Böbreklerin üst kısmı kalın bir yağ tabakası ile kaplıdır. Bu yağ tabakasının dışında da fibroz dokudan oluşan böbrek kapsülü bulunur.

Kanser hücreleri
Kanser hücrelerde başlar. Hücreler, dokuları meydana getiren yapı taşlarıdır. Böbrek dokuları da bir araya gelerek böbrek organını meydana getirir. Normalde hücreler doğar ve büyürler, bölünerek çoğalırlar. Böylece yeni hücreler meydana getirirler ve vücudun ihtiyacını karşılarlar. Normal hücreler büyüdükçe yaşlanır, hasar görür ve sonunda ölürler. Ölen hücreler vücuttan temizlenir ve bunların yerini yeni hücreler alır.

Bazen bu döngüde bozulma olabilir. Yeni hücreler vücudun onlara ihtiyacı olmamasına rağmen ortaya çıkabilir ya da eskimiş ve zarar görmüş hücreler gerektiği şekilde yok edilemeyebilir. İstenmeyen hücrelerin yığın şeklinde büyümesi bir kitle meydana getirir. Bu kitlelere tümör (kanser) adı verilir.

Böbrekteki tümörler benign (iyi huylu=kanser olmayan) ya da malign (kötü huylu=kanser) şeklinde olabilir. İyi huylu tümörler, kötü huylu tümörler kadar zararlı değildir.

Benign (İyi huylu tümörler)
Böbrek kistleri, iyi huylu tümörlere örnek verilebilir.

Genellikle hayati tehdit oluşturmazlar
Tedavi edildiklerinde ya da cerrahi olarak alındıklarında tekrar oluşmazlar
Çevre dokulara ve vücudun diğer organlarına yayılım göstermezler
Malign (Kötü huylu tümörler)
Hayati tehdit oluşturabilirler.
Cerrahi olarak alınsa bile tekrar büyüyebilirler
Çevre dokulara zarar verebilir ve çevre dokulara geçiş gösterebilirler
Vücudun diğer bölümlerine yayılım gösterebilirler
Böbrek tümörü hücreleri böbrekte oluşan kanserli dokudan ayrılarak yayılım gösterebilirler. Lenf damarları yoluyla çevre lenf nodlarına yayılabilirler. Ya da kan damarları yoluyla akciğerlere, kemiklere ya da karaciğere yayılım gösterebilirler. Yayılım gösterdikten sonra böbrek tümör hücreleri diğer dokularda tutunabilir ve bu dokularda yeni tümörler oluşturacak şekilde büyüme yapabilir. Buradaki büyüme yer aldığı dokunun normal aktivitesini bozarak zararlı hale gelir.

Böbrek tümörü için risk faktörleri
Böbrek kanseri tanısı konmuş bir hastanın kansere neyin sebep olduğunu merak etmesi çok doğaldır. Ancak biz doktorlar olarak çoğu zaman böbrek kanserine yakalanma sebebini açıklayamamaktayız. Aynı çevresel etkilere maruz kalan aynı şekilde beslenen iki insandan birinde tümör olabilir diğerinde ise tümör görülmeyebilir.

Ancak biliyoruz ki bazı belirgin risk faktörleri böbrek kanseri oluşturmada önemli etkilere sahiptir. Aşağıda belirtilen risk faktörlerine sahip olan kişilerde böbrek kanseri gelişmesi daha sıklıkla görülmektedir.

Sigara: Böbrek kanseri gelişimi için en önemli risk faktörlerinden bir tanesidir. Sigara içenler, içmeyenlere göre daha yüksek oranda böbrek kanserine yakalanmaktadır. İçilen süre uzadıkça böbrek kanserine yakalanma riski artmaktadır.
Obezite: Böbrek kanseri riskini arttırmaktadır.
Yüksek kan basıncı: Uzun süre devam eden yüksek kan basıncı böbrek kanser riskini arttırmaktadır.
Aile hikâyesi: Ailesinde böbrek kanseri görülen insanlar, normal popülasyona göre çok az artmış bir risk oranına sahiptir. Ancak bazı özel genetik durumlarda ailede birçok bireyde böbrek kanserine rastlanabilir.
Von hippel lindau (VHL sendromu): VHL, az sayıda ailede görülen kalıtımsal bir hastalıktır. VHL genindeki değişiklikler nedeniyle ortaya çıkar. Bu gene sahip olanlar, böbrek kanserine yakalanma riskine sahiptir. Ayrıca gözlerde, beyinde ve vücudun başka yerlerinde kistler ve tümörler gelişebilir. Ailesinde bu sendrom görülenlerin VHL geni açısından test edilmesi gerekir.
Böbrek kanserine yakalanan hastaların birçoğunda yukarıdaki risk faktörlerinden hiçbirisi bulunmaz. Buna ek olarak yukarıdaki risk faktörlerine sahip insanların birçoğunda da böbrek kanseri gelişmemektedir.

Sigara içmeyi bırakmak, tedavi  için çok önemlidir. Sigarayı bırakma ne zaman olursa olsun önemli faydalar sağlamaktadır. Böbrek kanseri olan insanlar, sigara içmeyi bıraktıkları takdirde ek bir kansere yakalanma risklerini azaltırlar (Akciğer, özofagus ve mesane kanseri gibi). Ek olarak kalp hastalığı ve akciğer hastalıklarına yakalanma riskini azaltırlar. Böylece tedaviye cevap daha başarı olmakta ve böbrek kanserinden kurtulma olasılığı artmaktadır.

Böbrek kanserinin belirtileri
Böbrek kanserinde aşağıdaki belirtiler görülebilir.

İdrarda kan görülmesi (idrar çay rengi, pas renkte ya da koyu kırmızı olabilir)
Sırt bölgesi sağ ya da sol tarafta geçmeyen ağrı olması
Hastanın ya tarafında ya da karnında bir kitle belirginleşmesi
Sebebi olmayan bir şekilde normalden fazla kilo kaybı olması
Yüksek ateş
Aşırı yorgunluk hissi
Yukarıda sayılan belirtiler, böbrek kanseri nedeniyle olabilir ya da başka sağlık problemleri nedeniyle olabilir. Örnek olarak; enfeksiyon ya da böbrek kisti aynı belirtileri yapabilir. Bu belirtilere sahip olan hastaların doktora başvurması varsa böbrek kanserinin, kanser yoksa da aynı belirtilere sebep olan diğer hastalıkların ortaya çıkmasına ve tedavi olmasına olanak tanıyacaktır.

Böbrek kanserinin teşhisi
Eğer böbrek kanserini düşündüren belirtileriniz varsa doktorunuz sizi detaylı bir incelemeye alacaktır. Fizik muayene yapılabilir. Aşağıdaki testlerden bir tanesi ya da birkaç tanesi istenebilir.

İdrar analizi: Laboratuvarda idrar içerisinde kan ya da başka hastalık belirtileri olup olmadığı açısından değerlendirilir.
Kan testleri: Laboratuvarda kan birçok madde açısından test edilir. Bunlardan özellikle kreatin, böbrek kanserinde önemli bir gösteridir. Kanserin teşhisinden çok böbrek alınmasının hastaya zarar verip vermeyeceğine karar verme aşamasında önemlidir. Böbrek yetmezliği durumlarında böbreğin değil tümörün alınması öncelik kazanır.
Ultrasonografi: İnsanlar tarafından duyulmayan ses dalgalarıyla çalışan özel bir cihazdır. Organlara gidip geriye yansıyan ses dalgaları bilgisayar tarafından algılanarak organların şekli belirlenir. Böbrek kanseri tanısında ultrasonografi başarılıdır ve önemli bir yer tutar.
Bilgisayarlı tomografi (BT): Çeşitli yönlerden hastanın birçok kez röntgen filminin çekilmesi ve bu filmlerin bilgisayar tarafından düzenlenip komplex görüntülerin ortaya çıkarılmasıyla çalışır. Kontrast madde (idrarın radyolojik olarak görüntülenmesini sağlayan bir madde) hastaya verilebilir. Böbrek kanseri tanısında bilgisayarlı tomografi en önemli tanı aracıdır. Kanserin boyutu, etraf lenf bezlerinde ve böbrek damarlarında tümöral yayılma olup olmadığı ve karın içinde başka yerlerde tümör olup olmadığı belirlenir.
Manyetik rezonans (MRI): Bilgisayara bağlı dev bir mıknatıstan oluşan MRI, idrar yollarının ve çevre lenf bezlerinin görüntülenmesinde önemli katkılar sağlayabilir. Kontrast madde verilmesi MRI’da da gerekebilir. Ancak tomografide verilen kontrast maddeye göre yan etki olasılığı daha azdır.
IVP: Son yıllarda bilgisayarlı tomografi teknolojisindeki gelişmelerle birlikte IVP böbrek kanserinde tanı aracı olarak kullanılmaktan çıkartılmıştır.
Biyopsi: Kanser olduğundan emin olmak için organlardan doku örneği alınmasına biyopsi denir. Bazı durumlarda böbrek kanseri için tanı kesin olmadığında biyopsi yapılması önerilmektedir. Böyle durumlarda ciltten ultrasonografi ya da tomografi eşliğinde ince bir iğne böbreğe ilerletilerek böbrek dokusundan biyopsi alınır. Patolog tarafından bu biyopsi içerisinde kanser hücresinin olup olmadığı incelenir. Böbrek biyopsisi uygulaması zor, doku örneklemesi başarısı düşük bir yöntem olduğundan genel kabul görmemektedir. Böbrekteki radyolojik olarak şüpheli olan kitlelerin tamamıyla çıkartılması tedavi başarısı açısından daha olumlu sonuçlar vermektedir.
Cerrahi: Böbrekte kanser olduğunda böbreğin bir kısmı ya da tamamı çıkartılır ve patolog tarafından böbrek kanserinin tipi anlaşılır.
Bir hastada böbrek kanseri teşhis edildiğinde tedaviye karar verebilmek için öncelikle kanserin ne kadar yayıldığını anlamak gerekir. Bu çalışmaya tümör evrelemesi adı verilir. Tümör evrelemesi de tümörün cm olarak büyüklüğü ve etraf dokulara yayılımı olup olmadığı değerlendirilir. Bu verileri elde edebilmek için bazı testlerden yararlanılır.

Kan testleri: Hastaların kanlarında yer alan bazı maddelere bakılması gerekebilir. Böbrek kanseri olan hastalarda kanda kalsiyum ya da LDH seviyelerinde yükselme olabilir. Karaciğere yayılım olup olmadığına bakmak amacıyla karaciğer testleri istenebilir.
Akciger grafisi: Akciğer grafisi sayesinde böbrek kanserinin akciğere yayılımı olup olmadığı tespit edilmeye çalışılır.
Tomografi: Tomografi ile tümörün boyutu, lenf bezlerine yayılımı olup olmadığı, akciğerlere ve vücudun başka yerlerine yayılımı olup olmadığı değerlendirilir.
MRI: MRI, böbrek tümörünün kan damarlarına yayılıp yayılmadığını göstermek amacıyla kullanılır.
Kanser, ilk olarak kaynaklandığı yerden vücudun başka bir bölgesine yayılım gösterdiği zaman yayılan tümörler orijinal tümörlerle aynı özelliklere sahiptir. Örnek olarak; eğer böbrek kanseri, akciğere yayılım gösterirse akciğerde yer alan tümör hücreleri aslında böbrek kanseri hücreleridir. Bu durumda hastalığa akciğer kanseri değil metastatik böbrek kanseri adı verilir. Tedavisi akciğer kanseri gibi değil böbrek kanseri gibi yapılır.

Aşağıda böbrek tümörünün evrelendirme şekilleri sıralanmıştır:

Evre 1: Bu evrede tümör, 7 cm’den daha küçüktür. Tümör sadece böbrek içerinde yer alır başka organlara yayılım göstermemiştir.
Evre 2: Tümör, 7 cm’den büyüktür ancak böbrek dışındaki organlara yayılım göstermemiştir.
Evre 3: Tümör herhangi bir büyüklükte olabilir. Lenf bezlerine geçiş göstermiştir ya da çevredeki kan damarlarına yayılım göstermiştir.
Evre 4: Tümör, böbrek etrafındaki yağlı dokuya ya da fibroz kapsül dokusuna yayılım göstermiştir. Aynı zamanda kanser etraf lenf dokularına ya da akciğer, karaciğer ve kemikler gibi diğer organlara yayılım göstermiş olabilir.
Tedavi
Böbrek kanserine yakalanan bir hastada en önemli tedavi seçeneği cerrahi tedavidir. Cerrahi dışı tedavilerin özellikle kemoterapi ve radyoterapinin böbrek kanseri tedavisinde etkinliği ne yazık ki çok azdır. Cerrahi tedavi dışında targeted ve biyological terapi adı verilen tedavi seçenekleri vardır. Hastaya bu tedavi seçeneklerinden bir tanesinin uygulanmasına karar verilir.

Hasta için seçilecek tedavi genellikle:

Tümör büyüklüğüne
Tümörün böbrek dışındaki dokulara yayılım gösterip göstermemesine
Tümörün vücudun başka bölümlerine yayılım gösterip göstermemesine
Hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna bakılarak kararlaştırılır
Böbrek kanseri tedavisi üroonkoloji alanında ihtisaslaşmış bir üroloji ekibi tarafından, kanser konusunda radyoterapi, kemoterapi gibi tüm imkanlara sahip hastanelerde gerçekleştirildiğinde başarı oranı artmaktadır.

Tedavide yer alan doktorlar:

Üroloji uzmanı: İdrar yolları ile ilgili hastalıkları tedavi eden cerrahi konusunda uzmanlaşmış kişilerdir.
Üroonkolog: Ürolojik kanserlerle özel olarak ilgilenen ürologlardır. Böbrek kanseri tedavisinde üroonkolog tarafından tedavinin programlanması önemlidir. Bunun dışında tedaviye karar veren ekip içerisinde medikal onkolog ve radyasyon onkoloğunun bulunması gerekir.
Hastaya böbrek kanserinin tedavi seçenekleri detaylı olarak anlatılır. Tedaviden beklenen başarı oranı ve görülebilecek yan etkiler hastalardan saklanmadan anlatılmalıdır. Kanser tedavisi hastanın genel durumu üzerinde ciddi yan etkilere yol açabilen önemli bir tedavidir. Hastanın tedavinin yan etkileri konusunda bilgilendirilmesi hayati önem taşır. Normal hayata dönüş süresi, normal aktivitelerde meydana gelebilecek değişiklikler hasta tarafından tam olarak anlaşılmalıdır.

Tedaviye başlamadan önce doktorunuza sormanız gerekebilecek sorular:

Tümörün büyüklüğü ve hastalığın evresi nedir?
Tümör böbrek dışında diğer organlara yayılım göstermiş mi?
Tedavi seçenekleri nelerdir? Bana hangi tedaviyi öneriyorsunuz, niçin?
Tedavi alternatiflerine göre beklenilen olumlu etkiler nelerdir?
Tedaviye hazırlanmak için yapmam gerekenler nelerdir?
Hastanede kalmam gerecek mi? Gerekecek ise ne kadar?
Önerilen tedavilerin yan etkileri ve riskleri nelerdir? Oluşabilecek yan etkilerle nasıl mücadele etmek gerekir?
Tedavinin maliyeti nedir? Sosyal güvencem tedaviyi karşılayabiliyor mu?
Tedavi normal hayattaki aktiviteleri mi değiştirecek mi?
Bu hastalık ve önerilen tedavi konusunda ikinci bir görüş almam gerekli mi? Öneriyor musunuz?
Tedavi sonrası ne sıklıklarda kontrol yaptırmam gerekir?
Cerrahi tedavi
Böbrek kanserinin en başarılı tedavi şekli cerrahi tedavidir. Cerrahinin çeşitli şekilleri vardır. Tümörün büyüklüğü ve evresine, hastanın diğer böbreğinin sağlam olup olmamasına ve diğer böbrekte tümör olup olmamasına göre tedavi şekli değişir.

Böbreğin tamamının alınması (Radikal Nefrektomi)
Bu ameliyatta tüm böbrek dokusu beraberinde böbrek çevresindeki yağlı doku ve bazı durumlarda böbrek üstü bezi cerrahi olarak çıkarılır. Çevre lenf bezlerinde büyüme tespit edilirse lenf bezleri de çıkartılabilir.

Böbreğin bir kısmının çıkartılması (Parsiyel Nefrektomi)
Böbreğin sadece tümör içeren bölümü çıkartılır. Tümörün boyutu ve böbrek üzerinde yerleştiği yer uygun olduğu durumlarda böbreğin tamamının değil bir kısmının çıkartılması yöntemi seçilebilir.

Böbrek cerrahisinde açık cerrahi yöntem ya da laparoskopik cerrahi yöntem tercih edilebilir. Açık cerrahi de etkilenen böbrek tarafı karın cildinde 15-25 cm uzunluğunda bir kesi yapılarak operasyon gerçekleştirilir. Laparoskopik cerrahi de 4-5 adet 5-10 milim arası değişen kesi yapılarak batın (karın) içerisine kameralar ve ameliyatı gerçekleştirmeye yarayan çalışma aletleri ilerletilir. Böbreğin çıkarılması için operasyon sırasında 5-6 cm büyüklüğünde bir kesi yapılması gerekir.

Laparoskopik cerrahi de robot kullanımı da seçilebilir. Robotik nefrektomi operasyonunda robot kolları bilgisayar yardımıyla cerrah tarafından kullanılır. Tümör boyutu çok küçük olduğunda ve hastanın cerrahi tedavi görmesini engelleyen durumlar tespit edildiğinde tümör dokusunun cerrahi dışında yok edilmesi yöntemleri tercih edilebilir.

Bunlar:

Cryo Surgery: Cerrah, küçük bir kesiden hastanın böbreğindeki tümör içerisine bir cihaz yerleştirir. Cihaz, tümörü dondurur ve tümör hücreleri ölür.
Radyofrekans Ablasyon: Bu yöntemde böbrekteki tümör dokusu içerisine ilerletilen özel bir probdan radyofrekans enerji ile ısı iletilerek tümör dokusu ısıyla yok edilir.
Cerrahi sonrası iyileşme süresi hastadan hastaya değişmekle birlikte açık cerrahi sonrası bir miktar daha uzun, laparoskopik cerrahiler sonrasında daha kısa olabilmektedir. Hasta genellikle ilk birkaç gün bir miktar ağrı ve rahatsızlık hisseder. Bu yakınmaların en az seviyede olması için hastalara ilaç önerilir.

Böbreğin tamamının alınması gerektiği durumlarda geride kalan böbrek, çoğu zaman vücudun ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli olmaktadır. Ancak hastanın geride kalan böbreği yeterli seviyede fonksiyon göstermiyorsa, hastaya geçici bir süre için ya da kalıcı olacak şekilde diyaliz uygulaması gerekebilir.

Doktorunuza sorabileceğiniz sorular:

Hangi cerrahi yöntemi bana öneriyorsunuz? (Açık cerrahi mi, laparoskopik cerrahi mi yoksa robotik cerrahi mi??
Operasyon sırasında lenf bezleri de çıkarılacak mı?
Ameliyat sonrasında neler hissedeceğim? Ağrım olacak mı? Ağrı olması durumunda nasıl kontrol altına alınacak?
Hastanede ne kadar süre kalacağım?
Normal aktivitelerime ne zaman dönebileceğim?
Cerrahi tedavinin uzun dönemde etkileri nasıldır? Diyalize girmem gerekecek mi?
Beslenme
Böbrek kanseri tedavisi sonrasında hastanın beslenme düzeni önemlidir. İyi bir beslenme, doğru miktarlarda kalori ve protein alımını içerir. Bu sayede hasta yaralarının iyileşmesinde, eski kuvvetine kavuşmasında rahat edecektir. Genellikle hastalar kanser dokusunun vücuttan alınmasından sonra hızlı kilo alma eğiliminde olabilirler. Bu dönemde sağlıklı ve dengeli beslenmek özellikle önem taşır. Ameliyatın ilk günlerinde iştahsızlık, hazımsızlık, bulantı ve kusma görülebilir ama bunlar geçici olabilmektedir. Takip eden süreç içerisinde hastanın iştahı normale dönmektedir. Diyetisyen tarafından önerilecek bir beslenme şekli, hastanın normal hayata dönme sürecini kısaltacaktır.

Böbrek tümörü takibi
Böbrek kanseri operasyonlarından sonra 6 aylık takipler önerilir. Check up’lar sayesinde kanserin tekrar edip etmediği belirlenecek, genel sağlık durumunda herhangi bir değişiklik olursa erken fark edilmesi sağlanacaktır. Böbrek kanseri tekrar etme ihtimali olan kanserlerden bir tanesidir. Kontroller sırasında kan testleri, akciğer grafisi, böbrek tomografi ve ultrasonografileri kullanılır.

5 yıllık takip sonrası hastanın takip aralıkları genişletilerek yılda 1 takiplerle devam edilir. Bir böbreği kanser nedeniyle alınan ve tek böbreği kalan hastalarda, kalan böbreğin fonksiyonlarının korunması ekstra önem taşır. Genellikle uzun vadede kalan böbrek, bir miktar büyüme göstererek fonksiyonlarının artmasına ve diğer böbreğinde görevlerini yerine getirmesine olanak tanıyan değişikliklere rastlanmaktadır.

Böbrekler üzerinde zararlı olan diyabet, hipertansiyon gibi hastalıkların tek böbreği kalan insanlarda vereceği hasar daha önemli olabilmektedir. Bu yüzden sadece kanserin tekrar etmesi açısından değil genel sağlık durumu açısından da hastanın yakinen takip edilmesi gerekmektedir.

loading...