loading...

Dini Hikayeler

HZ.HIZIR’LA İLGİNÇ YOLCULUK

By  | 

Allah’ın ilim ve irfanla donattığı bir peygamber olan Hz. Musa, kavmine hak ve hakikati anlatıyor, onlara doğru yolu gösteriyordu. Bir gün kavminden bir kimse Hz. Musa’ya:

loading...

– Ey Musa! İnsanların en bilgini kimdir, şeklinde bir soru sordu. Hz. Musa, tereddütsüz:

loading...

– İnsanların en bilgini benim, diye cevap verdi. Çünkü o, Allah’ın peygamberiydi ve Cenab-ı Hak, peygamberine pek çok ilim öğretmişti. Ancak ondan daha bilgili bir kimse vardı ki, o kimse Hz. Hızır’dı. Onun için Allah:

– İki denizin ayırımında salih bir kulum var. O senden daha bilgilidir diyerek, Hz. Musa’ya kendisinden daha âlim bir zatın olduğunu bildirdi.

Hz. Musa, bu kişiyi çok merak etmişti. Onunla tanışmak ve ondaki ilmi öğrenmek istedi. Allah’a bu bilgini nere- de bulacağını sordu. Yüce Allah ona, bu âlimi iki denizin birleştiği yerde bulabileceğini söyledi ve ekledi:

81

GÜL KOKULU HİKÂYELER

– Ya Musa! Bir sepetin içine tuzlanmış bir balık koy. Sepetteki balık ne zaman canlanıp kaybolursa, bahsini ettiğim bilgili kulumu orada bulursun.

Hz. Musa, yardımcısı Yûşa’yı da (aleyhisselâm) yanına ala- rak yola koyuldu. Yanlarına yolculuk boyunca ihtiyaçları olacak yiyecek ve içeceklerini de almışlardı. Tabii içinde balık olan sepeti de unutmadılar. Uzun ve yorucu bir yolcu- luk sonunda bir akşam vakti iki denizin ayrımına vardılar. Biraz dinlenmek için sahil kenarında bir yere gittiler. Orada uykuya daldılar. Bu sırada sepetin içindeki balık canlanıp zıplamaya başladı. Zıplama neticesinde sepetten çıkıp de- nize daldı. Tam o sırada uyanan Yûşa (aleyhisselâm), balığın canlanıp denize daldığını gördü.

Hz. Yûşa, bu haberi Hz. Musa’ya söylemeyi unutmuştu. Eşyalarını toparlayıp tekrar yola koyuldular. Epey bir müddet yürüdükten sonra karınları acıktı. Hz. Musa, Hz. Yûşa’dan sofrayı hazırlamasını istedi. Bu esnada Hz. Yûşa’nın, sepet- teki balığın canlanıp denize düştüğü aklına geldi. Özür dile- yerek durumu hemen Hz. Musa’ya anlattı. Hz. Musa:

– Öyle mi? Hemen geri dönüyoruz. İnsanların en bilgi- niyle balığın canlandığı yerde buluşacaktık. Rabbim öyle söylemişti. Haydi hiç vakit kaybetmeden yola koyulalım, dedi.

Balığın canlandığı yere geldiklerinde Hz. Musa orada, bir taşın üzerinde oturan esrarengiz bir adam gördü. Bu zat, Hz. Hızır’ın ta kendisiydi. Hz. Musa selam verip kendi- ni tanıttı ve ona:

82

HIZIR’LA YOLCULUK

– Allah’ın sadece sana öğrettiği bilgileri bana da öğret- meni istiyorum. Senin yanında kalabilir miyim, dedi.

Bu soruya Hz. Hızır şöyle cevap verdi:

– Ey Musa! Sen benim yanımda kalmaya tahammül edemezsin. Beraber olduğumuz süre içinde ihtimal ki, kav- ramakta zorluk çekeceğin ve bazen de kavrayamayacağın şeyler olacaktır. Bunlara sabredemezsin. Hem Allah’ın sadece bana öğrettiği ilim vardır ki, onu sen bilmezsin. Sadece sana öğrettiği ilmi de ben bilmem. O yüzden gel sen bu işten vazgeç.

Hz. Musa:

– Allah’ın izniyle benim ne kadar sabırlı birisi olduğumu göreceksin. Sana hiçbir şekilde karşı gelmeyecek, sabırlı olacağım, dedi.

Bunun üzerine Hz. Hızır:

– Tamam o zaman ama bir şartım var. Ben sana açıklayıncaya kadar yaptığım bir işi, niçin öyle yaptığımı sormayacaksın. Bana asla itiraz etmeyeceksin. Kabul edi- yor musun, dedi.

Hz. Musa, Hızır’ın bu şartını kabul etti ve hep beraber yola çıktılar. Tam gemiye binecekleri an, bir kuş uçarak ön- lerine kondu. Daha sonra denize doğru uçtu ve gagasıyla denizden bir damla su aldı. Hz. Hızır, Hz. Musa’ya kuşu göstererek şöyle dedi:

– Bak Musa! Şu kuşu görüyor musun? Benim ilmim ile senin ilminin toplamı Allah’ın ilmi yanında, şu kuşun gagasıyla aldığı su kadar bile değildir.

83

GÜL KOKULU HİKÂYELER

Bu şekilde Hz. Musa, Hızır’dan ilk dersini almış oluyor- du. Sahile yanaşan gemiye bindiler. Gemi sahipleri Hz. Hızır’ı tanıdıkları için onları gayet güzel karşıladılar ve on- lardan ücret bile almadılar. Gemi hareket ettikten sonra Hz. Hızır, gemide bir delik açtı. Gemi delinince su aldı ve yan tarafa yatık olarak gitmeye başladı. Hz. Musa gördüğü haksızlığa dayanamayıp sordu:

– Sen ne yaptın? Gemiyi batıracaksın. Senden ücret bile almayan bu insanların gemisini deldin. Geminin için- dekilerin boğulmasını mı istiyorsun?

Hz. Hızır:

– Ben sana yaptığım şeylere itiraz etmeyeceksin, sabre- deceksin demiştim.

Hz. Musa:

– Kusura bakmayın, sözümü unuttum. Ama bundan son- ra itiraz etmeyeceğim. Şayet itiraz edersem arkadaşlığımız son bulsun.

Gemi yolunu tamamlamış, limana varmıştı. Beraberce gemiden indiler ve yollarına yüreyerek devam ettiler. Önlerine cıvıl cıvıl koşup oynayan çocuklar geldi. Hz. Hızır, içlerinden bir çocuğu kenara çekti ve oracıkta öldürdü. Hz. Musa hemen müdahele etmek istedi, ama çocuk ölmüştü. Hemen Hızır’a dönüp şöyle çıkıştı:

– Sen ne yapıyorsun?! Hiç suçu, günahı olmayan şu yavruyu niye öldürdün?

Hızır, gayet sakindi. Hz. Musa’ya şöyle dedi: – Ben sana, benimle yapamazsın demiştim.

84

HIZIR’LA YOLCULUK

Bunun üzerine Hz. Musa, verdiği sözü hatırladı ve şöyle dedi:

– Kusura bakmayın, sözümü yine unuttum. Ama bun- dan sonra itiraz etmeyeceğim. Şayet itiraz edersem arka- daşlığımız son bulsun.

Hz. Hızır, Hz. Musa’ya bir şans daha verdi. Yollarına devam ettiler. Derken yolları bir köye vardı. Köy halkından yiyecek istediler. Fakat kimse onları misafir etmedi. Aç bir hâlde köyde dolaşmaya devam ettiler. Köyün içinde iler- lerken yıkılmaya yüz tutmuş, yan yatmış bir duvar gördü- ler. Hz. Hızır bu duvarı eliyle düzeltip tamir etti.

Hz. Musa dayanamayarak sordu:

– Bu köylüler bizi ne misafir ettiler ne de yiyecek verdi- ler. Durum böyleyken, sen onlardan birinin yıkılmak üzere olan duvarını düzelttin. Bu duvarı düzeltmene karşılık bir ücret almayacak mısın?

Hz. Hızır:

– Ben sana benimle yolculuk yapamazsın, bana soru sormayacaksın dememiş miydim? Yolumuz buraya kadarmış. Artık ayrılmamız gerekiyor, dedi.

Bu, üç olmuştu. Artık Hz. Musa’nın Hz. Hızır’a söyleyecek ne bir sözü, ne de öne sunacak bir mazereti kalmamıştı.

Hz. Hızır, sözlerine şöyle devam etti:

– Evet yolculuğumuz bitti, ama şimdi sana tahammül edemeyip sabırsızlık gösterdiğin hadiselerin perde arkasını anlatacağım. Önce zemininde delik açtığım gemiden başlayayım. Geminin su almasını istedim. Çünkü gittiğimiz

85

GÜL KOKULU HİKÂYELER

yol üzerinde, sağlam gemilere el koyan zalim bir kral vardı. Geminin kusurlu olduğunu, su aldığını görünce gemiye el koymaktan vazgeçtiler. Gemi maddî durumu kötü olan ve gemicilikle ekmeğini kazanan birkaç kardeşe aitti. Onu del- mekle gemiyi kralın elinden kurtardım. Zaten daha sonra gemi sahipleri zemini onarıp yollarına devam ettiler.

Öldürdüğüm çocuğa gelince; o çocuğun anne ve babası Allah’ın sevgili kullarındandı. Çocuk büyüdüğü zaman onları azdıracak ve dinlerinden çıkmasına vesile olacaktı. Allah onlara acıyıp çocuğun şerrinden korudu. Bu çocuk yerine onlara hayırlı bir evlat verecek.

Son olarak tamir ettiğim duvara geleyim. O duvar iki ye- tim çocuğa aitti. Duvarın altında, çocuklara ait babalarından kalma bir hazine vardı. Çocukların babası salih bir kişiydi. Duvar yıkılınca bu hazine ortaya çıkacak ve daha küçük olan bu çocukların malı başkaları tarafından harcanacaktı. Allah bu çocukların büyümesini ve kendi elleriyle hazinele- rini çıkarmalarını diledi.

Bir de şunu ifade edeyim ki, bunları kendi kafamdan değil, Allah’ın emri ve müsaadesiyle yaptım.

[Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu kıssayı anlattıktan sonra şöyle buyurmuştur: “Allah, Musa’ya rahmet etsin. Keşke sabretseydi de aralarında geçecek diğer maceraları da Allah bize anlatsaydı.”]

Kıssadan Hisse

Bu yolculuk, her zaman ve devirde yapılması ge- reken bir yolculuktur. İnanan insanlar sadece zahirî ilim-
86

HIZIR’LA YOLCULUK

lerle yetinmemeli, kalp ve ruh dünyalarını işlettirerek mânâ ilmine vâkıf olmaya da çalışmalıdır. İşte Hz. Musa, yanındaki gençle bu yola süluk etmiş ve bütün gençliğe bu dersi vermiştir. Yolculuk, bir mânâya göre çile ve tasavvuf- taki ifadesiyle seyr-i sülukun remzidir. Bu uzun yolculukta her makamın kendine göre şartları vardır ve bunlar ancak erbabınca bilinmektedir. Sahabiden sonra tâbiin dönemin- de bu iş hakkıyla yapılmış ve her türlü ilmi kendisinde top- lama cehdiyle insanlar uzak mesafelere yolculuk yapmış ve at koşturmuşlardır. Aynı hedefe varmak isteyenler, günü- müzde de aynı şekilde davranmak zorundadırlar. Demek ki, bu hadiseden hisse alma, kıyamete kadar devam ede- cek ve her seviyenin insanı bu hadiseden kendi seviyesine göre bir mânâ anlayacaktır.

Gemi bir semboldür. Her devrin zalim ve ceb- bar insanlarınca gasbedilmek istenen gemiler, kırık ve dökük gösterilmekle kurtarılabileceğine bu hadiseyle işarette bulunulmuştur. Tabii ki burada gemi mecazî mâ- nâda kullanılmıştır. Ancak bu prensip bütün devirlerde kullanılabilecek bir usuldür ve hükmü kıyamete kadar bâ- kîdir.
Ayrıca bu üç hadisenin müşterek olarak anlattığı şöyle bir nükte daha vardır: Mantık ve rasyonalizm, kal- be ve ruha teslim olmak zorundadır. Burada masum gibi görünen çocuk öldürülüyor, yıkılması gereken duvar tamir ediliyor ve teşekkür edilmesi gereken yerde iyi insanların gemisi deliniyor. Böylece anlıyoruz ki, akıl, mânâ alemin- den açılmış bir pencere karşısında iflas etmiştir. Onun için esas olan, dinin ruhuna teslim olmaktır. İnsan, dünya ve içindekilerinden tecerrüt edip soyutlanmadıkça, mânâ âle- mine ait hakikatları anlayabilme melekesini elde edemez. Onun için dünyadan uzaklaşıp, ukbaya yaklaştırıcı bir seyre ihtiyaç vardır.
İki denizin birleşmesi (Mecma’ül-Bahreyn), tefsirlerde ismi geçen pek çok denizin birbiriyle birleştiği yerlerden ziyade, her ikisi de bir sahanın denizi durumunda olan ve birisi zâ- hir ilminin diğeri de bâtın ilminin denizi durumunda bulu- nan Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın bir araya gelmesidir ki, mecaz olarak iki denizin birleşmesi olarak tabir edilmiştir.

loading...