Genel
Hz.Ayşe’nin İffetine Laf Söleyenlere Peygamberimizin Müthiş Cevabı
Hz. Aişe’ye atılan iftira (ifk) olayında Allah Rasulü (s.a.s.) ona şöyle hitap etmiştir: “Ey Âişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle şeyler ulaştı. Eğer bunlardan beri isen Allah seni tebrie edecek (temize çıkartacak) tir. Eğer bir günaha bulaştıysan Allah’tan af dile ve O’na tev- be et. Çünkü kul itirafta bulunur ve tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder.” (Buhârî, Megazî, 34.)
Bu hadis, Hz. Aişe’nin, hayatında karşılaştığı en talihsiz olaylardan biri olan “ifk hadisesi” ve akabinde geçirdiği sıkıntılı günleri detayıyla anlatan uzun bir rivayetin parçasıdır. İfk hadisesi, hicretin 6. yılında, Hz. Peygamber’in, Müstalikoğullarına karşı düzenlediği seferin dönüşünde meydana gelen bir olay dolayısıyla patlak vermiştir. Allah Rasulü (s.a.s.) ile birlikte bu sefere katılan Hz. Aişe, dönüş yolculuğunda, ordunun konakladığı bir yerde, tam hareket edilmek üzereyken, devesi üzerinde taşınan ve hevdec adı verilen kapalı, yuvarlak ve üstü kubbeli kafesinden def-i hacet için çıkmış ve bu ara- da gerdanlığını kaybetmişti. Gece karanlığında gerdanlığını ararken biraz oyalanmış ve bu arada ordu hareket etmişti. Hz.
Aişe’nin dışarı çıktığını gör- meyen taşıyıcılar, genç ve zayıf olan Hz. Aişe’yi içinde zannederek hevdeci- ni deveye yükleyip yola koyuldular. Geri döndüğünde ordunun uzaklaştığı- nı gören Hz. Aişe, kendisini almaya gelirler umuduyla olduğu yerde bekler- ken uykuya daldı. Bu esnada ordunun artçılarından olan Safvan b. Muattal ismindeki sahabi, Hz. Aişe’yi görüp uyandırdı ve devesine bindirerek ordu- ya yetiştirdi. Hz. Aişe ile Safvan’ın yalnız geldiklerini gören münafıkların re- isi Abdullah b. Übey, onlar hakkında iftiraya başladı. Buna alet olan birkaç kişinin katılımıyla iftira ve dedikodu yayılmaya başladı. Olayın gerçek ma- hiyetinden haberdar olmayan sevgili Peygamberimiz ailesiyle ilgili dediko- dulardan son derece rahatsız oldu.
Kendisine yapılan iftirayı duyan Hz. Aişe de Hz. Peygamber’in izniyle babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağladı. Bu olaydan bir ay sonra Hz. Aişe’nin suçsuz olduğunu bildiren ayet- ler geldi. Bu ayetlerde, yapılan dedikoduların tamamen asılsız ve iftira oldu- ğu bildirildi. Hz. Aişe’nin namuslu olduğu haber verildi. Müminlerin bu ola- yı işittiklerinde iftira olarak değerlendirmeleri gerektiği hatırlatıldı ve bu şe- kilde hareket etmeyenlerin tavrı kınandı. Allah’ın, müminleri, bir daha buna benzer bir durumu tekrarlamaktan sakındırıp uyardığı açıklandı. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzu eden kimselerin çetin bir azaba uğrayacağı bildirildi. (Nur, 11-21.) Allah Rasulü, masum olduğunu bildiren
yetlerin nazil olduğunu büyük bir sevinçle Hz. Aişe’ye müjdeledi. Ancak, yapılan dedikoduların etkisinde kaldığını düşündüğü ve bu yüzden kır- gın olduğu anlaşılan Hz. Aişe’nin Allah Rasulü’ne verdiği cevap oldukça manidardı: “Aziz ve Celil olan Allah’a hamd ediyorum sana değil.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/30.) Hz. Peygamber halka bir açıklama yaparak durumu bildirdi ve olayla il- gili nazil olan ayetleri okudu. İftiraya karışanla- ra kazf cezası (Bk. Nûr, 4.) uygulanmasını emretti.
İfk olayını anlatan uzunca rivayetin orijinalin- de yer alan “elmemti” kelimesi, aslında, Allah Rasulü’nün, Hz. Aişe’nin böyle bir şey yapabi- leceğine fazla ihtimal vermediğini göstermekte- dir. Arapçada “elemme” fiili bir şeye yaklaşma- yı ifade eder. “Ellememu” ise, “bir günahı işle- meden ona yaklaşma” olarak tanımlanmış ve küçük günahları ifade için de bu kelime kul- lanılmıştır. (İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, 4/556.) Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki kullanımı da böyledir. (Necm, 32.) Allah’ın bildirmediği ve kendisinin de başka yollardan haberdar olmadığı bir olay hakkında Allah Rasulü’nün tereddüt içinde kalması gayet doğaldır. Gaybı bilmediğine ve insanların kalp- lerinden geçeni de okuyamayacağına göre, ya- pılan dedikodulardan etkilenmesi kaçınılmazdır.
Buna rağmen ailesine ve Safvan b. Muattal’a gü- vendiğini, onun hiçbir zaman evine yalnız başı- na girmediğini belirtmiş, Hz. Aişe’nin hizmetçisi Berîre’den ve eşi Zeynep’ten de Hz. Aişe ile ilgi- li bir şüpheleri olup olmadığını sorarak onların tezkiyelerini almıştır. (Buhârî, Megâzî, 34.) İşte bu noktada Hz. Peygamber, sevgili eşine, bu güna- hı işlediğine açıkça delalet eden bir kelime yeri- ne, ona yaklaştığı ya da bulaştığı ihtimalini ifa- de eden bir kelime seçerek nasihatte bulunmuş ve bir kusur işlediyse Allah’tan af dilemesini is- temiştir.
Bu hadisten çıkarabileceğimiz ilk önemli sonuç, kulun hata ve günahtan masun (korunmuş) ol- madığı, günahların kefaretinin de ancak yapı- lan iyilikler ve Allah’tan samimi bir kalple af di- lemek olduğu hususudur. Görüldüğü üzere sev- gili Peygamberimiz, dedikoduların alıp yürüdü- ğü bir ortamda, gerekli soruşturmaları yapmış ve en önemlisi, olayın netlik kazanmadığı dö- nemde bile eşine kötü muamelede bulunmamış- tır.
Çünkü erkek olsun kadın olsun herkes kendi yaptığından sorumludur. (Tur, 21.) Kimse kimse- nin günahını çekmeyeceği gibi (Fâtır,18.) bilfiil cezalandırmada da bulunamaz. Hz. Peygamber’in bu olaydaki tutumuyla, basit bir şüphe ya da söylenti karşısında, karısını, kızını, şüphelendi- ği diğer insanları gözünü kırpmadan öldürebi- len ve bunu da namus adına yaptığını söyleyen günümüz Müslümanlarının tutumu arasında bir karşılaştırma yapmak anlamlı olacaktır.
Hadisten çıkartılabilecek ikinci sonuç, insanlar hakkında su-i zanda bulunmamak ve ispat edile- memiş olaylardan dolayı kimseyi suçlamamaktır. Bilindiği gibi, kişilerin, özellikle hanımların dış görünüşüne, kılık kıyafetine ve bazı davranışla- rına bakarak olumsuz yargılarda bulunmak özel- likle erkeklerin çok yaptıkları bir iştir. Ağzımız açılınca, sadece hedefteki kişi değil, yedi sülale- si de bizim kafamızdaki kötü insan nitelemesin- den nasibini almaktadır. Hâlbuki Cenab-ı Hak, iffetli kadınlara zina isnadında bulunup da dört şahit getiremeyenlere 80 sopa vurulmasını ve şa- hitliklerinin ebediyen kabul edilmemesini em- retmiştir. (Nur, 4.) Ayette, erkeklere değil de, özel- likle kadınlara yapılan iftiradan bahsedilmesi; bu işin daha çok erkekler tarafından kadınlara yö- nelik işlenmesi ve bundan da en çok kadınla- rın etkilenmiş olmasından dolayıdır.
Nitekim Hz. Aişe’nin kendisine yönelik iftiradan dolayı ne ka- dar büyük acı çektiği, kaynak olarak verdiğimiz hadis kitabındaki uzun rivayet okununca görüle- cektir. Onun çektiği bu sıkıntı ve üzüntüyü belli ölçüde Allah Rasulü de paylaşmış ve Hz. Aişe’nin masumiyeti anlaşılınca ona iftirada bulunanları Allah’ın emri gereğince derhal cezalandırmıştır. Bu, İslam Dininin, insan onuruna ne kadar bü- yük bir değer verdiğinin çok somut bir örneğidir.
Hadisten elde edilebilecek üçüncü sonuç ta şu- dur: Hz. Aişe bu sıkıntılı günlerinde bir ay boyun- ca babasının evinde kalmış ve anne-babasından çok yakın destek ve teselli görmüştür. Bu tür if- tira ve isnatlara maruz kalan günümüz kadınları- nın birçoğunun en başta ailelerinden gördükleri şiddet ve dışlama düşünülürse Hz. Aişe’nin ebe- veyninin takındığı tavır örnek alınacak bir tavır- dır. Çünkü dinimiz, bir sıkıntıya maruz kalan din kardeşinin yardımına diğerlerinin koşmasını em- retmekte, bir yanlışa düşene, diğerlerinin, “iyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma” görevini yeri- ne getirmesini istemektedir. Bu görevleri önce- likli ve en etkili şekilde yapabilecek olanların da kişinin ailesi olduğunda şüphe yoktur.
0 comments