Dua
En çok sevilen dua
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor: “Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir duâ yoktur: «Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»”
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah Teâlâ merhamet buyurur. Siz yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58/4941; Tirmizî, Birr, 16/1924; Ahmed, II, 160)
Dolayısıyla, Cenâb-ı Hakkʼın rahmet ve inâyetine nâil olmayı ümîd eden hiçbir mü’min; merhamet mahrumu ve katı kalpli olamaz. Başta “insan” olmak üzere, mahlûkattan hiçbirinin sesli veya sessiz feryâdına bîgâne kalamaz, elinden gelen hiçbir iyilik ve hayrı esirgeyemez.
MERHÂMET, SADECE MÜSLÜMANLARA DEĞİL!
Peygamber -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz sadece müslümanlara değil, yeryüzünde yaşayan bütün insanlara, hattâ hayvanlara, bitkilere bile merhamet edilmesini emretmektedir. Her ne kadar Peygamber Efendimiz’in mü’minlere olan şefkati daha fazla ise de, Kur’ân-ı Kerîm onun bütün insanlara karşı şefkatli olduğuna şâhitlik etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm aynı zamanda O’nun ümmetinin de bütün insanlara, hattâ düşmanlarına bile acıdıklarını beyan etmiştir. [1]
Din kardeşi, bir mü’min için ilâhî bir emânettir. Bu sebeple bir müslümanın din kardeşini kendisi için bir kıyâmet mes’ûliyeti olarak görmesi, ona gönül penceresinden nazar etmesi, dâimâ merhamet ve muhabbetle yardımına koşması lâzım gelmektedir.
EN ÇOK SEVİLEN DUÂ
Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Allah katında, kulun şöyle demesinden daha sevimli bir duâ yoktur:
«Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle!»” (Ali el-Müttakî, no: 3212, 3702)
HER GÜN BU DUÂYI OKUYANLAR ALLAH DOSTLARINDAN YAZILIR
Büyük Allah dostlarından Mâruf-i Kerhî Hazretleri de şöyle buyurur:
“Kim her gün on defa:
«Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in hâlini ıslâh eyle!
Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’in sıkıntılarını gider!
Allâh’ım, ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle!» derse Abdâl’dan (Allah dostlarından) yazılır.” (Ebû Nuaym, Hilye, VIII, 366)
Öte yandan, bir kimse ne kadar; “Ben şefkatli ve merhametliyim.” dese de, hayatında şefkat ve merhamet tezâhürleri yoksa, bu tamamen lâfızda kalmış kuru bir iddiâ demektir. Fakat “şefkat alâ halkillâh” düstûruyla, yani bütün mahlûkâta Hâlık’ın şefkat ve merhamet nazarıyla bakıp imkânları nisbetinde bu yolda bütün gayretiyle hizmet edebiliyorsa, o insan gerçekten merhametlidir.
KENDİMİZ İÇİN İSTEDİĞİMİZİ MAHLÛKAT İÇİN DE İSTEYEBİLİYOR MUYUZ?
Yani bir kimse, kendisi için istediğini, diğer mahlûkat için ne nisbette istiyorsa, kendi imkânlarını paylaşmaya ne kadar hazırsa, şefkat ve merhamette o kadar merhale kat etmiş ve o nisbette Hazret-i Peygamber’in ahlâkına bürünmüş demektir.
Peygamber ahlâkıdır ki; yakılmış bir karınca yuvası görmek, O’nu dehşete getirmiş ve hüzne gark etmiştir. Çünkü O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğundan, bütün fazîletlerin en üstün vasıflarıyla muttasıf bir merhamet ve şefkat âbidesiydi.
O’nun yolunda aşk ile yürüyenler de aynı hassâsiyetlere sahip oldular. Nitekim bir yolculuk dönüşü torbasında bir karınca gören Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri de, yüreğindeki şefkat ve merhamet sebebiyle, o karıncayı Bistam’dan Hemedan’a tekrar götürüp yuvasına bırakmadan huzur bulamamıştır. (Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, I, 176)
Bir karıncaya bile böylesine ulu bir nazarla bakan mü’min yüreğinin, mahlûkâtın en şereflisi olarak yaratılan insana bakış tarzını buradan kıyasla hesâb etmek gerekir.
0 comments