Dini Bilgiler
Dünyada Saadeti Olmayanlar Büyük Hatası Bu İşte!
Bu yolda huzura kavuşmak, ancak teslîmiyetle elde edilir. Kimi evlâdından, kimi malından, kimi de daha farklı hususlardan iptilâlara düşer. Mü’minin (imtihan îcâbı) dünyada tam rahatlığı olmaz.
Müʼmin dâimâ; “Rabbimin benim için takdir ettiği, benim, kendim için istediğimden muhakkak ki daha hayırlıdır.” diye düşünmelidir. Zira Cenâb-ı Hak, merhamet edenlerin en merhametlisidir. O, kullarına zulmetmez. Fakat pek çok insan, sefâletini saâdet zannederek kendisini azâba sürükler, böylece nefsine zulmeder. Yani kendisi için neyin hayırlı olduğunu, her zaman doğru tespit edemez. Bâzen hayır zannederek şerrin tâlibi olur. Dolayısıyla gaybı Allahʼtan başkası bilmediği için, Oʼnun takdîrine rızâ gösterip teslîm olmak, en doğru yoldur.
Meselâ kendisine az bir dünyalık takdir edilen müʼmin, belki fazlasına sahip olsaydı, mağrur olup azgınlıklara sürüklenebileceğini düşünerek hamd etmelidir. Daha azına sahip olsaydı, belki isyana düşeceğini düşünerek şükretmelidir. Kahrın da lûtfun da birer imtihan olduğunu idrâk edip gönül huzurunu korumalıdır.
Muhterem üstâdımız Mûsâ Efendi –rahmetullâhi aleyh– şöyle buyururlardı:
“Bu yolda huzura kavuşmak, ancak teslîmiyetle elde edilir. Kimi evlâdından, kimi malından, kimi de daha farklı hususlardan iptilâlara düşer. Mü’minin (imtihan îcâbı) dünyada tam rahatlığı olmaz. Cenâb-ı Hak dâimâ mahzun ve gönlü kırıkların yanındadır. Sadrı dar olanlar ise her şeyden huzursuz oldukları gibi, etraflarına da darlık verirler. Böyle kişilerin nâfile ibadetleri çok olsa bile mâneviyattan fazla nasîb alamazlar.” [1]
Yine Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleriʼnin buyurduğu üzere, âhireti dünyaya tercih eden sâlih müʼminin son nefes endişesi, sevincinden fazla olur. Ne kadar ibadet, kulluk ve hizmette bulunursa bulunsun, bunların lâzım fakat kâfî olmadığı şuuruyla, amel-i sâlihlere gayret eder. Son nefesini îman ile verebilmek için, dâimâ korku ve ümit duyguları arasında, Rabbinin rahmet ve mağfiretine sığınır. Zira kâmil bir müʼmin, duâları kadar, ibadet ve hayır-hasenâtının da kabûle muhtaç olduğunu bilir.
Velhâsıl, âhireti dünyaya tercih eden sâlih bir kul; Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimizʼin, hayatın med-cezirleri ve acı-tatlı imtihanları karşısında ifâde buyurduğu; “Allâhʼım! Gerçek hayat, sadece âhiret hayatıdır.” [2] hakîkatinin idrâki içinde yaşar.
Sahâbe-i kirâm da, bu şuurla gönüllerinin rotasını ebediyet yurduna çevirmiş örnek şahsiyetlerdi. Onlar fânî hayatlarını, yarınki konaklarının kabir olacağı hakîkatine göre tanzim etmişlerdi. Onların dünya ve âhiret arasında tercih durumunda kaldıklarında gösterdikleri îman firâsetini, yaşadıkları nice hâdise bize ne güzel sergilemektedir.
0 comments