Dini Bilgiler
Cuma namazının hikmeti
Cuma ne demek? Cuma namazına hazırlık için neler yapılmalıdır? Cuma namazının fazileti nedir? Cuma namazını terk etmenin hükmü nedir? Zühr-i Ahir namazı nasıl ortaya çıkmıştır? İşte Cuma namazı hakkında bilmedikleriniz…
Cuma namazı ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması…
1- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse, Cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi gusül abdesti aldıktan sonra erkenden Cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca, melekler hutbeyi dinlemek üzere oraya gelirler.” (Buhârî, Cum’a, 4; Müslim, Cum’a, 10. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Tahâret, 127/351; Tirmizî, Cum’a, 6/499; Nesâî, Cum’a, 14/1386)
2- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Bir kişi güzelce abdest alır, Cuma namazına gelir ve hutbeyi sükûnetle dinlerse, bununla diğer Cuma arasındaki günahları bağışlanır ve buna üç gün daha ilâve edilir. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, abesle iştiğal etmiş ve Cuma’nın faziletini kaçırmış olur.” (Müslim, Cum’a, 27. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 202-203/1050; Tirmizî, Cuma, 5/498; İbn-i Mâce, İkâme, 62, 81)
3- Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah Cuma gününden bahsederek şöyle buyurdu:
“Cuma gününde bir vakit vardır ki, şayet bir Müslüman, namazda iken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.”
Allah Resûlü eliyle işaret ederek o zamanın pek kısa olduğunu gösterdi. (Buhârî, Cum’a, 37; Talâk, 24; Deavât, 61; Müslim, Müsâfirîn, 166, 167; Cum’a, 13-15. Ayrıca bkz. Tirmizî, Cum’a, 2/490, 491; Nesâî, Cum’a, 45/1428; İbn-i Mâce, İkâmet, 99)
4- Abdullah bin Ömer ve Ebû Hüreyre (r.a), Resûlullah Efendimiz’i, minberi üzerinde şöyle buyururken işitmişlerdir:
“Bazı kimseler ya Cuma namazlarını terk etmekten vazgeçerler ya da Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gâfillerden olurlar.” (Müslim, Cum’a, 40. Ayrıca bkz. Nesâî, Cum’a, 2/1368; İbn-i Mâce, Mesâcid, 17)
HADİSLERİN AÇIKLAMASI
İslâm’ın ictimâîleşmeye verdiği ehemmiyetin bir tezâhürü de “Cuma Namazı”dır. Zaten “Cuma” kelimesi “toplamak ve bir araya getirmek” anlamındaki “cem’” kökünden gelmektedir. Cuma günü, mü’minlerin bayramı ilan edilmiş[1] ve faziletine dâir pek çok hadis-i şerif nakledilmiştir. Bu günün fazileti; ibadetlerin en mühimi olan ve bütün Müslümanları bir araya toplayan Cuma namazının o güne mahsus olması, içinde duaların kabul edildiği bir vaktin bulunması, kendisinde pek çok mühim hâdisenin meydana gelmesi gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bir de Cenâb-ı Hak, kullarının topluca ibadet etmelerinden hoşnut olmaktadır. Bu sebeple cemaatle namaz, Cuma, bayram, hac gibi toplu yapılan ibadetleri, ferdî yapılanlara nisbetle daha faziletli kılmıştır.
Âyet-i kerimede Cuma hakkında şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cum’a 62/9)
CUMA’YA KOŞMAK
Cenâb-ı Hak, kullarına merhameti sebebiyle hep onların hayrına olan şeyleri emretmektedir. Ezan okunduğunda bütün meşgaleleri bırakıp Cuma’ya koşmak da bunlardan biridir. Çünkü bu, ebedî saadetin teminine yardımcı olmaktadır.
CUMA NAMAZINA HAZIRLIK NASIL OLMALIDIR?
Cuma namazından evvel bazı hazırlıklar yapılarak imkan nisbetinde camiye erken gidilirse, kazanılacak sevap daha fazla olur. Birinci hadisimizde bunu ifade etmek üzere kullanılan “İkinci saat, üçüncü saat” gibi tâbirler, bildiğimiz saat mânâsına olmayıp, cemaatin toplanmaya başladığı zamandan imamın minbere çıktığı ana kadar geçen süredeki kısa zaman dilimleridir. Maksat, insanları böylesine ehemmiyetli bir ibadete teşvik ederek ona îtinâ göstermelerini sağlamaktır.
CUMA NAMAZI İÇİN HAZIRLIK
Cuma hazırlığı olarak evvelâ gusül abdesti alınmalıdır. Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurur:
“Kim Cuma günü abdest alırsa ne güzel bir iş yapmış olur; kim de boy abdesti alırsa, o daha faziletlidir.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 128/354; Tirmizî, Cum’a 5/497)
İnsanları rahatsız etmemek için Cuma’dan önce diş, tırnak, saç-sakal gibi her türlü temizliği yapmalı ve temiz elbiseler giyerek güzel koku sürünmelidir. (Buhârî, Cum’a, 6, 19; Ebû Dâvûd, Tahâret, 128/353)
Camileri temizleyip güzel kokular sürmeli, mümkünse sabah namazında Secde ve Dehr sûrelerini, Cuma namazında Cum’a ve Münâfıkûn veya A’lâ ve Ğâşiye sûrelerini, gün içinde de Kehf Sûresi’ni okumalı[2], çokça dua ve zikir yapmalı, Allah Rasûlü’ne bol bol salât u selâm getirmelidir. Nitekim Efendimiz:
“Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür… Bu sebeple o gün bana çokca salât u selâm getiriniz; zira sizin salât u selâmlarınız bana arzolunur.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Salât, 201/1047)
Cumâ’ya hazırlanan bir Müslüman, camiye mümkün olduğunca vâsıtayla değil yürüyerek gitmelidir. Çünkü bu, tevâzû ve huşûa daha münâsiptir. Kişi, yolda giderken ve camiye vardığında kimseyi rahatsız etmemeli, insanları huzursuz ederek ilk saflara geçmeye çalışmamalıdır. Namazdan önce vaaz ediliyor veya Kur’ân okunuyorsa sükûnetle dinlemeli, yoksa zikir, tefekkür gibi nâfile ibadetlerle meşgul olmalıdır. Hutbe okunurken de, hiçbir şeyle meşgul olmayıp, dikkat ve sükûnetle imamı dinlemelidir.
CUMA NAMAZININ FAZİLETİ
İkinci hadisimizde, şartlarına riâyetle edâ edilen Cuma namazının, on günlük küçük günahlara keffaret olacağı haber verilir. Yani Cenâb-ı Hak, bir iyiliğe on katıyla mukabele ederek, kullarına olan merhametini göstermektedir. Hataların affedilmesi konusunda Cuma namazına mahsus üç günlük ziyâde ise, onun diğer ibadetlere üstünlüğüne işaret etmektedir. Bu ve benzeri hadislerden Yüce Rabbimizin, her fırsatta kullarını affetmeyi istediği anlaşılmaktadır.
Hadisimizde, hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynayan kimsenin, abesle iştiğal edip Cuma’nın faziletinden mahrum olacağı bildirilmiştir. Bununla, Müslümanların hutbeyi dikkatlice dinleyerek bilgi sahibi olmaları ve toplumun meselelerine bîgâne kalmayıp hep birlikte ilgilenmeleri hedeflenmiştir.
Resûlullah Efendimiz zamanında mescitlerin zemini kum ve çakıl taşı ile kaplı idi. Bugün de cami dışında namaz kılanlar için aynı şey söz konusudur. Ancak burada asıl maksat, hutbe esnâsında herhangi bir şeyle meşgul olarak imamı dinleyememek ve diğer insanların dikkatini dağıtmaktır. Oynanan şey çakıl taşı olabileceği gibi, cep telefonu, halının deseni veya başka bir şey de olabilir. Allah Resûlü’nün bu îkazı, Cuma’nın faziletinden daha çok istifâde edebilmemiz içindir.
Yine Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Cuma günü imam hutbe okurken, konuşan arkadaşına «Sus!» dersen boş yere lakırdı etmiş (Cumanın ecir ve faziletini zâyî etmiş) olursun!” (Müslim, Cuma, 11)
Emr bi’l-mâruf için söylenen kısacık bir kelime bile Cuma’nın faziletine zarar verirse diğer konuşmaların ne kadar mahzurlu olduğunu iyi düşünmek îcâb eder.
Cuma namazında, önce dört rekât sünnet,[3] sonra iki rekât farz, sonra da dört ve iki olmak üzere toplam altı rekât sünnet[4] kılınır.
ZÜHR-İ AHİR NAMAZI NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Bir de son iki rekâttan evvel kılınan dört rekâtlık Zuhr-i Âhir namazı vardır ki onun ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Âlimler, Cuma namazının sahih olabilmesi için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Bunlar; “Bir yerleşim bölgesinde Cuma namazı sadece bir yerde kılınması gerekir”, “Cuma namazı devlet başkanının izniyle kılınmalıdır” gibi şartlardır. Bazı âlimler, bu şartların gerçekleşmediği korkusuyla, Cuma’dan sonra Zuhr-i Âhir adıyla dört rekât namaz kılınmasını ihtiyâta daha uygun görmüşlerdir.
Bir kısım âlimler ise, Cuma namazı için devlet başkanı, şehir, muayyen sayı, cami ve tek camide kılınma gibi şartların aranacağına dair Kitap ve Sünnet’ten hiçbir delil olmadığını söylemişlerdir. Buna göre, az veya çok bir cemaat ve arkasında namaz kılınabilecek bir imamın küçük ya da büyük bir yerleşim merkezinde bulunması hâlinde, Cuma namazı kılınmalıdır.[5]
DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ VAKİT
Üçüncü hadisimizde bahsedilen, “Cuma günü duaların kabul edildiği vakit”, Müslümanların daha uyanık ve gayretli olmaları için kısa tutulmuş ve gizlenmiştir. İmamın hutbeye çıktığı an ile Cuma’nın farzının kılındığı zaman[6] veya ikindi namazı ile güneşin battığı vakit arasında olması muhtemeldir. Hadisteki, “namazda iken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse” ifadesine bakılarak, namazın içinde nasıl dua edileceği sorulabilir. Buna bazı sahâbîler şu hadis-i şerif ile cevap vermişlerdir:
“Kim bir yere oturup namazı beklerse, bu süre zarfında devamlı namaz kılmış gibidir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 201/1046)
Bu durumda, imam hutbedeyken konuşmayı veya bir şeylerle meşgul olmayı yasaklayan hadislerin hikmeti, daha iyi anlaşılmış olur. Tabiî ki duaların kabul edildiği vakitte Allah’tan, kötü ve haram olan bir şey değil, dünya ve âhiret için hayırlı şeyler istemelidir.
Cuma namazı kılındıktan sonra ise herkes işine dönebilir. Ancak; hayatın akışı içinde hiçbir zaman Allah’ı unutmamak şartıyla…
Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lûtfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz! Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın katında bulunan (lûtuflar, sizin koştuğunuz) eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma 62/10-11)
CUMA NAMAZINI TERK ETMENİN HÜKMÜ NEDİR?
Demek ki mü’min, hiçbir zaman dünya menfaatini Cuma’ya tercih etmemelidir. Allah’ın, Cuma’ya giden kullarına lûtfedeceği ihsanların, her şeyden daha hayırlı olduğunu bilmelidir. Rızık endişesine kapılarak Cuma hususunda ihmalkâr davranmak, Allah’ın Rezzâk ismini unutmak demektir. Hâlbuki herkesin rızkı Allah’a âittir. O’nun lûtfedeceği mağfiret, rahmet ve Cennet, dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır. Bunları unutarak, mühim bir mâzeret olmadığı hâlde Cuma’yı terk etmek, ebedî âlemin helâkine sebep olur. Dördüncü hadisimizde ifade edilen bu gerçek, diğer bir rivâyette şöyle açıklanır:
“Kim önemsemeyerek üç Cuma namazını terk ederse, Allah onun kalbini mühürler.” (Ebû Dâvûd, Salât, 203-204/1052; Tirmizî, Cum’a, 7/500)
Kalbi mühürlenen kimse ise, Allah’ın lûtuf ve kereminden mahrûm kalarak, hakka ve hayra yönelme kabiliyetini kaybeder. İçinde bulunduğu durumdan kurtulabilmek için derhal tevbe ve istiğfâra sarılması, hatta bu iradesindeki samimiyeti göstermek üzere de sadakalar verip hayırlar yapması gerekir. (Ebû Dâvûd, Salât, 203-204/1053-54)
0 comments