Dini Bilgiler
Cuma namazını kalabalık camilerde kılmanın bir fazileti var mı?
– Cuma namazını kalabalık camilerde kılmak?
– Benim babam sürekli evimizin 10 metre ilerideki camiyi bırakıp çarşıdaki camilerde cuma namazına gidiyor.
– Neden kapının önündeki camiyi bırakıp oraya gidiyorsun, dedim, orası daha kalabalık daha çok sevap alırsın, diyor.
– Eğer öyleyse mahalledeki camilerin ne anlamı kalır, dedim, ama anlatamıyorum babama.
Değerli kardeşimiz,
– Sürekli mahalle camisini bırakıp başka camilere gitmek pek uygun değildir. Özellikle aynı mahallede tanınmış bir kimsenin sürekli kendi mahalle camisini terk etmesi, başkalarına da bir örnek olacağından, daha da kötü bir örneklik söz konusu olur.
– Bununla beraber, büyük camiler kalabalık olduğu için, oradaki insanların duası ve namazlarının makbul olma ihtimali daha kuvvetlidir. Çünkü kalabalık yerdeki ibadetlerin makbuliyeti daha da ümit edilmeye değer. Zira orada genellikle bazı salih kimseler olabilir ve onların ibadetlerinin makbul olmasından ötürü diğerlerinin de ibadetlerinin makbul olma ihtimali kuvvetlidir.
Bununla beraber, mahalle camisi olan mevziini terk etmemek bir açıdan daha önemlidir.
Babanla orta bir yol bulabilirsiniz. Örneğin, iki hafta başka camileri bir hafta mahalle camisini veya tersi bir sayıda tercih yapması uygundur, diye düşünüyoruz.
Cuma günü çok değerli ve mübarek bir gündür. Bu konuda Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır:
“Bizler Ehl-i Kitab’a göre en son gelmişken, kıyamet gününde faziletçe en başa geçecek olanlarız. Şundan dolayı ki, bizden evvel onlara Kitab verildi de Allah’ın onlara farz buyurduğu gün bu cuma günü iken, onlar anlaşmazlık çıkarıp başka günlere saygı gösterdiler. Bize ise o güne itibar etmek hususunda Hak Teala hidayet verdi (Doğru yolu gösterdi). Artık bu hususta insanlar bizden geri kalmış oldular. Yahudilerin ibadet günü yarın (cumartesi), Hristiyanlarınki ise öbür gündür (pazar).” (Tecrîd, III/3)
“Âdem o gün yaratıldı, o gün cennetten yere indirildi, o gün tövbesi kabul edildi ve o gün vefat etti, kıyamet günü de o gün kopacaktır. İns ve cinden başka hiçbir yaratık yoktur ki, tan yeri ağardıktan gün doğuncaya kadar kıyamet belki bu gün kopar korkusu ile kulak kabartmasın. Bir de o günün içinde bir saat vardır ki, bir Müslüman kul, o vakte denk gelip, o esnada namaz kılıp Allah Teâlâ Hazretleri’nden bir hacetini dilerse, onu Allah Teala muhakkak ona verir.” (Tecrîd, III/45; Müslim, Cum’a, 17)
Cuma gününün fazileti hakkında buyurulan bu kabil hadisi şeriflerden dolayı, İslâm bilginleri arasında konuşulan ve halka mal olarak darbımesel hükmüne gelen bazı güzel söz ve değerlendirmeler vardır. Mesela denilmiştir ki,
“Cuma haftanın; Ramazan yılın; Hac ise ömrün ölçüsüdür.”
Yani şuurlu bir şekilde cuma namazını kılan; bugünü, İslâmî literatürde belirtilen bilgilere göre değerlendiren kişi, bir hafta boyunca bunun feyz ve bereketinin tesirinde yaşar, her cuma bu tekrarlandıkça ömür boyu aydınlık bir hayat geçmiş olur.
Bunun gibi Ramazan ayını âyet ve hadislerin ışığında değerlendiren mü’min onun feyziyle senenin bütün ay ve günlerini kıymetlendirebilir.
Hac ibadeti kendisine farz olan zengin mü’min de bu ibadeti samimi bir şekilde yerine getirirse, günahları bağışlanır ve eğer hac süresince edindiği mânevî ışığı iyi kullanabilirse bir ömür boyu mutlu olur.
Yine, denilmiştir ki:
“Cuma içindeki icabet saati, (dua ve dileklerin kabul edildiği an) Ramazan içindeki Kadir Gecesi gibidir.”
Cuma günü gusletmek (tepeden tırnağa yıkanmak), gereken temizlikleri yapmak, dişleri fırçalamak, hoş hafif koku sürünmek, temiz elbiseler giyinmek, güler yüzlü ve sevinçli olmak iyi görülmüştür. Peygamberimiz (ams) Medine civarındaki köylerden toz ve ter kokusu ile cumaya gelenlere
“Bari, bu gününüz için iyice yıkanıp temizlenseniz!” buyurmuştur. (Müslim, Cum’a, 9)
Cuma günleri sabah namazında Peygamber Efendimiz (asm) Secde ve Dehr (İnsân) surelerini okurdu. Bunun sebebi bu surelerin cuma günü, olmuş ve olacak olayları ihtiva etmesidir. Dolayısıyla bu sureler okunduğu takdirde Hz. Âdem (as)’in yaratılışı, âhiret hayatının tasviri, insanların öbür âlemde yeniden dirilişi gibi cuma günü cereyan etmiş ve edecek olan hâdiseler hatırlanmış, bunlara olan îman tazelenmiş olacaktır.
Secde Sûresi’nde Cenab-ı Hakk; Kur’an-ı Kerim’in, insanların uyarılması için indirilmiş bir gerçek olduğunu belirttikten sonra göklerin ve yerin yaratılışını hatırlatır ve
“O’ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?” (Secde, 32/4)
diye sorar. İnsanın yaratılışına değinir ve
“…Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.” (Secde, 32/9)
buyurarak insanları uyarır. Surenin devamında Yüce Allah sapıkların dünyada iken ahirette tekrar diriltilmek konusunda inkâra gittiklerini hatırlatarak, böylelerinin öldükten sonra öbür âlemdeki pişmanlıklarını şöyle açıklar:
“Suçluları, Rablerinin huzurunda başları önüne eğilmiş olarak, ‘Rabb’imiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık.’ derlerken bir görsen!” (Secde, 32/13)
Diğer taraftan, Allah’ın âyetlerine inananlar, büyüklük taslamayarak Cenab-ı Hakk’ı övüp yüceltenler, korku ve ümit içinde Hak Teâlâ’ya yalvaranlar, Yüce Mevlâ’nın ihsan ettiği rızıklardan sarf edenlerdir. Secde Sûresi’nde belirtilen bir gerçek de “En zalim kimselerin, kendilerine Allah’ın âyetleri hatırlatılınca onlardan yüz çevirenler.” olduğudur. Sûre’nin son kısmında Yüce Allah inkârcılara şöyle seslenir:
“Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız onları doğru yola sevk etmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi? Kuru yerlere suyu gönderip, onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkardığımızı görmezler mi? Görmüyorlar mı?” (Secde, 32/26, 27)
“Dehr (İnsân)” Sûresi’nin ilk âyetlerinde Cenab-ı Hak, insanın bir nutfeden yaratıldığını belirttikten sonra ona görme ve işitme verildiğini ve doğruyu bulmak için yol gösterildiğini ifade eder. Sûre’nin devamında açıklandığına göre insanlar bu dünyada imtihan üzeredirler, ama bazıları şükrederler, diğer bazıları ise nankörlük ederler. Yüce Allah, bu surenin beşinci ayetinden itibaren iyilerin âhirette karşılaşacağı sonsuz mükâfatı tasvir eder:
“Şüphesiz iyiler kâfur katılmış bir tastan içerler. Bu, ancak Allah’ın kullarının taşıra taşıra içebileceği bir pınardır. Onlar verdikleri sözleri yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar. Onlar içleri çektiği hâlde, yiyeceği; yoksula, öksüze ve esire yedirirler.”
“Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz. Biz karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabb’imizden korkarız.” derler. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve neş’e verir. Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar; orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır. Billurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar. Orada zencefil karışık bir tasla içirilirler. O pınara (Selsebil) denir.” (İnsan, 76/5-18)
Cuma günü ve cuma namazı İslâm’a mahsus en büyük şiar ve sembollerdendir. Kurban Bayramı’ndan önceki arefe günü Arafat’ta hac için bir araya gelen mü’minler topluluğu yılda bir kere tekrarlanmak kaydıyla bütün dünya üzerindeki Müslümanların en büyük toplantılarıdır. Bunun dışında mü’minlerin büyük kalabalıklar halinde ibadet ortamında kendiliğinden en çok bir araya geldiği günler bayram namazları ve cuma namazıdır. Bilhassa cuma namazının her hafta yeniden tekrarlanması, Müslümanların her hafta bir bayram sevinci içinde bir araya gelmeleri açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
Cuma günü öğle vakti ezan okununca erkeklerin cuma namazına gitmesi farzdır. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrılınca Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Bilseniz bu, sizin hakkınızda daha hayırlıdır. Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ı anın ki, felâh bulasınız.” (Cum’a, 62/910)
Dolayısıyla bu büyük gün ibadetin şuurunda olmayan, bunun idrakinden uzak, ilgisizlik içinde kalanların gafillerden sayılacağı hadisi şeriflerde açıklanmıştır. Nitekim cumayı terk etmenin büyük günah olduğu bizzat Peygamber Efendimiz (sas) tarafından belirtilmiştir. Bu konuda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmaktadır:
“Birtakım kimseler ya cumayı terketmekten kesin olarak vazgeçerler, yahut da Allah onların kalplerini mühürleyecek, sonra kendileri muhakkak surette gafillerden olacaklardır.” (Müslim, Cum’a, 40)
“Üç cuma namazını, aldırmayarak mazeretsiz bırakıp kılmayan kimsenin Allah, kalbini mühürler.” (Tâc, I/273)
Cuma günü ve gecesi Peygamber (sas)’e salavat getirmenin sevap ve fazileti büyüktür. Çünkü mü’minler sahip oldukları iman selametini ve İslâm saâdetini O’na borçludurlar. Cenab-ı Hak O’nun hürmetine hem dünyevi hem de uhrevi saâdet ve hayrı mü’minlere bahşetmiştir. Onlara verilecek İlâhi lütuf ve ihsanlar cuma günü ellerine geçecek, cennetteki makamlarına o gün gönderileceklerdir. Cennete girdikleri zaman mü’minlere beklediklerinin çok üstünde ziyadesiyle İlâhi lütufların yağdırılacağı “Mezid günü” o gündür.
Ayrıca dünyada o gün mü’minler için bayramdır, o gün hulusi kalple Cenab-ı Hakk’a uzanan eller geri çevrilmez; çünkü icabet saati (dua ve dileklerin kabul edildiği an) o günün içindedir. O günü bayram şuuru içinde idrak eden evler bereketle, hazla dolar. İşte bütün bunlar Hz. Peygamber (saa)’i tasdikin ve O’nun izinden ayrılmaksızın yürümenin hayırlı meyveleridir. Bu şuur içinde cuma gecesi ve günü, mü’minlerin, saadet sebebi olan âlemlerin efendisi Hz. Muhammed (sas)’e çokça salavat getirmeleri uygun olur. Nitekim kaynaklarda naklolunduğuna göre Hz. Peygamber (sas) Müslümanlara, cuma günü kendisi için çok salât ü selâm gönderilmesini tavsiye etmiş ve salât ü selâmların o gün kendisine arz olunacağını haber vermiştir.
Hasılı, cuma günü, Müslümanların haftalık bayram günüdür, bu günün faziletleri saymakla bitmez. Bu münasebetle Müslümanlar cuma günü, ibadetlerine daha çok dikkat etmeli ve Peygamberimiz (sas)’e salât ü selâmda bulunmalıdırlar. Bununla beraber onu daha çok sevmeli ve hadisi şerifleri anlamaya çalışmalıdırlar. Cuma günü Kehf Sûresi’ni okuyanlara uhrevi mükâfat müjdelenmiş, her cuma namazının diğer cumaya kadar günahlara kefaret olduğu belirtilmiştir. Cuma günü yoksullara yapılan yardımın sevabı da boldur. Cuma günü va’zü nasihat günüdür. Cuma va’zında ve hutbesinde konular, Müslümanların önemli meselelerine ışık tutmalı ve herkes bu mânevi aydınlık içinde hatalarını düzeltmeye, eksiklerini gidermeye çalışmalıdır.
Cenab-ı Hak, aylar içinde Ramazan’ı, geceler içinde Kadir Gecesi’ni, dünya içinde Mekke’yi, insanlar arasında Hz. Muhammed (asm)’i seçtiği gibi, günler içinde de cumayı seçmiştir.
0 comments