loading...

Dini Bilgiler

Cehennem ateşinin mayası nedir? 

By  | 

Cehennem ateşinin mayası nedir? 

loading...

Mevlânâ Hazretleri zâlim bir kimsenin, âhiretin tarlası olan şu dünya toprağına serpmiş olduğu zulüm tohumlarının ukbâ âleminde nasıl yeşereceği hakîkatini şu ifâdelerle idraklere sunmaktadır:

loading...

“Elinden bir mazlûm yaralandı, zulüm gördü ise, o zulüm Cehennemde bir ağaç olur, ondan zakkum meyvesi husûle gelir. Sen hiddete kapılıp, gönüller kırdı, gönüllere ateş düşürdü isen, o ateş Cehennem ateşinin mayası olur.

Senin öfke ateşin bu dünyada insan yakardı. Ondan doğan Cehennem ateşi de, orada seni yakar, yandırır. Senin hiddet ateşin, burada, insanlara kastederdi. Ondan doğan Cehe­nnem ateşi de, orada yine insana, yani sana saldıracaktır. Dünyada hiddete kapıldığın zaman ağzından çıkan yılan ve akrep gibi insan sokan sözlerin, orada yılan ve akrep olup senin kuyruğundan ya­kalayacaktır.”

Bu sebeple gönül kazanmak, insanlara iyi davranmak, bütün insanlığın iyiliğini istemek ve rahmet lisânına sâhip olmak çok ehemmiyetlidir.

Nitekim Ashâb-ı Kirâm bazen Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“−Yâ Resûlâllah! Müslüman olmak üzere Sana biat edeceğim.” dediklerinde Peygamber Efendimiz, bu biatı ya aynen veya bazı şartlar ileri sürerek kabul ederlerdi. Zaman zaman ileri sürdüğü şartlardan bir tanesi de:

“−Herkese iyi davranmak, herkesin iyiliğini istemek şartıyla biatını kabul ediyorum!” ifâdesi olurdu.

Cehennem’in öyküsünü bir de böyle okuyun

Cehennem, İslam dini içerisinde en çok dikkat çeken konulardan biridir. Zira gerek Kur’an da gerekse de hadislerde anlatılan cehennem tasviri dehşet verici bir görüntü arz etmektedir…

Cehennem, İslam dini içerisinde en çok dikkat çeken konulardan biridir. Zira gerek Kur’an da gerekse de hadislerde anlatılan cehennem tasviri dehşet verici bir görüntü arz etmektedir. Bu anlatılmalara birazdan değineceğiz lakin ona geçmeden önce şunu ifade edelim ki, sadece İslam dinine içkin bir konu değildir cehennem. Başta Yahudilik ve Hristiyanlık olmak üzere, Budizm ve Hinduzim gibi inançlarda ve dahi Eski Mısır dini ile Eski Mezopotamya dinlerinde de cehennem inancı farklı biçimlerde olsa yer almaktadır.

Cehennem kelimesinin kökeni ile ilgili farklı değerlendirmeler olsa da, genel görüş cehennemin, ge-hinnom’dan yani, “hinnom vadisi”nden geldiğidir. Ge-hinnom ise İsraioğulları tarihinde var olduğuna inanılan, “cehennem tanrısının olduğu yer” anlamına gelmektedir. Buna göre söz konusu Tanrının adı Molek’tir ve Molek saltanatını savaş ve salgın hastalıklara dayanarak sürdürmektedir. Diğer taraftan Molek’e tapanlar onun öfkesini yatıştırmak için çocuk kurban etmektedirler. Dahası Yahuda kralı Ahaz bu uğurda ilk defa çocukları ateşten geçirmiştir. Bu noktada ibadet adına uzun süre çocukların katledilip yakıldığı da kayıtlarda yer alan bir konudur. Nihai olarak, İsrail Peygamberleri ge-Hinnom’u lanetlemişler ve bu yer İşaya’dan itibaren cehennemin sembolü olarak görülmüş; ölüm sonrasında azap çekilecek yere de “cehennem” adı verilmiştir.[1]

Cehennemle neredeyse özdeş hale gelen, “ateşte yakma” hadisesi pek muhtemeledir ki, yukarıda ifade ettiğimiz tarihin bir sonucu olarak var olmuştur. Öyle ki Kur’an ve hadislerde de cehennem dediğimizde karşımıza çıkan çoğu sözden biri ateşin şiddeti, yoğunluğu, gücü vb cümleler olmaktadır. Gelin şimdi Kur’an ayetleri ışığında cehennemde insana reva görülen cezaları ve akabinde hadis olduğu öne sürülen metinlerdeki o dehşet verici anlatımları görmeye çalışalım. Bu arada hemen belirtelim ki, İslam dinine göre Müslüman olmayanlar ve kimi günahları işleyenler cehenneme gideceklerdir. Çünkü onların işledikleri bu “suçlar” cehennemliktir. Ve elbette yaygın inanca göre dünyada verilen başarısız sınavın bir bedeli olarak insanlar sonsuz biçimde “cehenneme” hapsedilecektir.!

Kur’an da cehennem kelimesinin geçtiği ayet sayısının 77 olduğu ve bu ayetlerin 52’sinin Mekki, 26’sının Medeni sureler içerisinde yer aldığı ifade edilmektedir.[2] İşte o ayetlerden bir kaçı ve cehennemin ateş yüzü:

– Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir (Nisâ Suresi 4/56)

– Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.Bunlar sanki birer kızıl devedir (el-Mürselât Suresi 77/32-33)

– Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. (Kehf Suresi 18/29)

Bunun dışında Cin, Yunus, Enam, Mülk, Tegabun, Enbiya ve daha pek çok surede cehennemde var olan ateşten ve o ateşin şiddetinden bahsedilmiştir. Cehennem işte böyle korkunç bir yerdir; insan burada adeta an be an can çekişecek, tarif edemeyeceği acılarla karşı karşıya kalacaktır. Öte yandan yine Kur’an da cehennemin yedi kapısı olduğunu ve her bir kapının birer grup için ayrılmış olduğunu öğrenmekteyiz. (Hicr, 44) Benzer biçimde Kur’an da karşımıza çıkan şu ayette oldukça düşündürücüdür: O gün cehenneme «Doldun mu?» deriz. O da «Daha var mı?» der. (Kaf, 30)

Çokça cehennemin yakıtı ve odunu olarak gösterilen “günahkâr kullar”, cehennemde sadece “ateşte yanmayacak” daha pek çok cezayla da karşılaşacaklardır. Öztürk bu noktada şunları ifade eder: “Cehennemdeki azabın yoğunluk merkezi ateştir. Kaynar sular, demir topuzlar, zincirden prangalar, katrandan gömlekler, zakkum, darî‘ ve gıslîn gibi iğrenç yiyecekler ise bu azabın çeşnileridir. Öz nitelikleri bizce meçhul olan bu azap türlerinin görüngüleri nüzul dönemi Araplarının yaşadıkları coğrafyada mevcuttur. [3]Bunun dışında cehennemde de yiyecek ve içeceğin olacağını yine ayetlerden öğrenmekteyiz. Hemen ifade edelim ki söz konusu yiyecek ve içecekler de doygunluk niyetine değil ceza olarak insanlara sunulacaktır. Cehennem ehline sunulacak darı dikeni ve zakkum ağacı bu yiyeceklerdir. Birlikte okuyalım:

– “Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? Doğrusu Biz, onu kafirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık. Şüphesiz o, ‘çılgınca yanan ateşin’ dibinde bitip çıkar. Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir. Artık gerçekten, ondan yiyecekler böylelikle karınlarını ondan dolduracaklar.(Saffat Suresi, 62-66)

– Onlar için (zehirli olan) darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur. Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur. (Gaşiye Suresi, 6-7) 

– Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz. Üstelik ‘içtikçe susayan hasta develerin’ içişi gibi içeceksiniz. (Vakıa Suresi, 45-55) 

Şu ayetlerde cehennem içeceklerinin yaratacağı etkiyi bildirmekte:

– (Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir. Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramayacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azab olacak (İbrahim Suresi, 16-17)”

Cehennem kıyafetleri ile devam edelim: “İşte o inkar edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir… (Hac Suresi, 19), Giyimleri katrandandır, yüzlerini ateş bürümektedir. (İbrahim Suresi, 50)”

Hadis olduğu öne sürülen metinlerde cehennemin nasıl aktarıldığına geçmeden önce oldukça düşündürücü bir rivayet aktarmak istiyoruz. Bakın o rivayette neler yazıyor: İslam Peygamberi’nden aktaran İbn Ömer“Ey kadınlar cemaati! (Allah yolunda) sadakada bulunun, istiğfarı çok yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm.” Bu söz üzerine orada bulunan kadınlardan biri sorar: “Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor, neyimiz var?” İslam Peygamberi bu soruya şöyle yanıt verir: “Ağzınızdan kötü söz çıkıyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz.”(Buhari, Hayz 6, Zekat 44; Müslim, Küsuf 17). Şu rivayette oldukça şaşırtıcıdır zira bu rivayete göre cehennem kaldırılıp getirilen bir yerdir: Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) den: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: O gün cehennem getirilecek, onun yetmiş bin bağı olacak ve her bağ ile beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek bulunacaktır. (Müslim 2842/29, Tirmizî 2698)

Cehennemim “korkunç” yüzünü görmeye devam edelim. Peygambere ait olduğu iddia edilen şu sözlerde ortaya çıkan acıyı tasavvur etmek bile mümkün gözükmüyor. Birlikte okuyalım:

– “Numan bin Beşir (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.) dan işittim, şöyle buyuruyordu: Şüphesiz kıyamet gününde ateş ehlinin en hafif azaplısı şöyle bir adamdır ki, onun iki ayağı altının çukurlarında iki ateş parçası vardır da, bunların sıcaklığından onun beyni bakır tencere ve kumkuma adındaki madeni kabın kaynaması gibi kaynayacaktır. (Buhârî 6463, Tirmizî 2731)

– Usame bin Zeyd (r.a.) den; Ben Rasûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyururken işittim:Kıyamet gününde bir kişi getirilir ve cehennemin içine atılır da orada onun bağırsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi (bağırsakları etrafında) değirmen eşeğinin dönüşü gibi döner. Bunun üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanırlar da: “Ey filan! Senin bu halin nedir? Sen bize (dünyada) iyiliği emreder ve bizleri kötülükten nehyeder değil miydin?” derler. O da: “(Evet) ben size iyiliği emrederdim, fakat onu kendim yapmazdım. Yine ben sizleri kötülükten nehyederdim de onu kendim işlerdim,” diye cevap verir. (Buhârî 3065)

– Ebu Hureyre anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki: Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücutlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve ayaklarını delip geçer. Sonra (eriyen cesetleri) eski haline iade edilir.” (Tirmizî, Cehennem 4-2585)

– Ebu’d-Derda (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dikenli bir ot verilir. Onlar tekrar yiyecek isterler. Bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecek verilir. Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir. Onlar, dünyada iken bu durumda, bir içecekle, takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek isterler. Kendilerine, demir kancaları bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince içlerini paramparça eder… Onlar: “Cehennemin bekçilerini çağıralım, belki azabımızı hafifletirler!” derler. Onları çağırırlar. Melekler onlara: “Size peygamberiniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?” derler. Onlar: “Evet getirmişti (ama dinlemedik)” derler. Bunun üzerine Cehennemin bekçileri: “Siz isteyin durun! Ancak kâfirlerin istekleri burada boşadır!” derler… Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince: “(Cehennem zebanilerinin başı olan) Malik’i çağıralım!” derler. (Malik gelince): “Ey Malik (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!” diye cevap verir. Hadisin ravilerinden A’meş rahimehullah der ki: “Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik’e yalvarmaları ile Malik’in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir… Cehennemlikler bu sefer aralarında: “Rabbinize dua edin, sizin için O’ndan daha hayırlı kimse yoktur!” diyecekler ve şöyle yalvaracaklar: “Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer yine küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz…” Rab Teâlâ onlara şöyle der: “Cehennemin içine yıkılıp gidin! Benimle bir daha konuşmayın!” Resûlullah (s.a.s.) devamla dedi ki: “Bu cevap üzerine, cehennem ehli her türlü hayırdan ümitlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar.” (Tirmizî, Cehennem 5-2589)”

Suçun toplumsallığı ve varlık probleminden bağımsız okunmayacağı bir yana, “muhakeme” gücünün “kurbanı” olan insanı böylesi ağır cezalarla cezalandırmanın kalbi ve akli sebeplerini anlamak mümkün gözükmüyor. Kurban diyoruz zira insanın yaşam başta olmak üzere din ve tanrı düşüncesiyle kurduğu bağın arkasında sadece “akıl” vardır. Ve İlahi açıdan da bu akıl ona bahşedilmiştir. Dolayısıyla insan, aklının sınırları, boyutu ve gelişmişliği ölçüsünde “karar verme” yetisine sahiptir. Hal buyken meselenin “belirlenmiş”akli ayağını yok sayıp, insanı “aklının” verdiği kararla “cehennemde” karşılamak anlaşılabilir bir durum değildir. Nitekim “aklımıza güvenmeme” gibi bir seçeneğimiz de söz konusu olmayacağına göre insan bu durumda, Tanrı tarafından kendine bahşedilmiş aklının “kurbanı” olarak cehenneme gitmeyecek midir?

– Bütün zayıflığı ve yalnızlığı ile Tanrı’ya sığınır insan; bir sığınak ve sonsuz güç olarak ondan yardım ister, onun dilsiz sözcüklerine dokunmaya, onda var olan bilinmemezliğe ulaşmaya çalışır. “Sevgi” bu bağlamda sonsuzlukla kurulan bağın başat noktalarından biridir. Akıl ise bu sevgiye yön veren, onun farkındalığını yükselten, onu dün ve bugünün birikimi ve bilgisi ile donatan elimizdeki tek olgudur. Diyeceğimiz sonsuzlukla kurulan bağı anlamlı kılan olgu ancak sevgi ve akıl olabilir. Korku, bu anlamda bir bağ olamaz; çünkü “zorla” kurulan bağlar en küçük bir sarsıntıda kopacaktır. Yazımızı Eduardo Galeano’nın aktardığı ve bizim açımızdan da oldukça çarpıcı olan bir bilgiyle noktalamak istiyoruz.  Bakın o satırlarda neler yazılı: 960 yılı civarında Hıristiyan misyonerler İskandinavya’yı istila edip Vikingleri tehdit ettiler: “eğer pagan âdetlerini sürdürürseniz sonsuz ateşin yandığı cehenneme gidersiniz.” Vikingler bu güzel haber için teşekkür ettiler. Zira onlar soğuktan titriyorlardı, korkudan değil.”[4]

 

 

loading...