Dini Bilgiler
Bir kadın, kocasının ve çocuklarının yanında sesli tesbihat yapabilir mi?
– Kadınların evlerinde kocalarıyla birlikte namaz sonrasında açıktan tesbihat yapmalarının hükmü nedir?
– Bir erkek hanımına namaz kıldırsa ve hanımı yalnızca tesbihatı (sûreleri okuma değil) yüksek sesle ve gerekiyorsa namesiz olarak evinde eşi ve çocuklarıyla bir arada yapabilir mi?
(Hanefi ve Şafii ye göre?)
Değerli kardeşimiz,
– Adabına uygun olarak yapılan tesbihat, gizli olduğu gibi, açıktan da olabilir. Yeter ki, konu-komşuyu rahatsız edecek boyutta olmasın…
– Kadının sesi, Hanefi ve Şafii mezhebine göre avret değil, yabancıların duymasında bile sakınca yoktur. Yeter ki, fitneye sebep olacak nağmeli olmasın.
– Demek ki, söz konusu iki mezhebe göre de bir kadın kendi eşinin ve çocuklarının yanında açıktan Kur’an okuyabildiği gibi, tesbihat da yapabilir.
Hatta dışarıya ses gitmediği takdirde, nağmeli olarak da bunları yapabilir. Çünkü aile mahremiyeti içinde seslice (güzel nağmelerle de olsa) yapılan tesbihattan sadece sevap hasıl olur. Yeter ki, ihlasa zarar vermesin, aile fertleri arasında tartışmaya meydan verip de huzursuzluğa sebep olmasın…
NAMAZ TESBİHATI İLE İLGİLİ BAZI AYET VE HADİSLER
“En güzel isimler Allah’ındır. O isimlerle ona dua edin.” (Â’raf, 7/180)
Nisa suresinin 103. ayetinde Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
“Namazı kıldıktan sonra; ayaktayken, otururken ve yan yatarken Allâh’ı anın.”
Üstad Bediüzzaman Hazretleri çeşitli sohbetlerinde bu konuda şöyle demiştir:
“Namazın sonunda tesbihat, namazın tohumu, çekirdekleri hükmündedir.”
“Tesbihatta, ´Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber’ derken kalbi hüşyar bir mü’min o vakitte namaz kılan, ´tesbihat eden milyonlar mü’minler cemaatı arasına manen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse bütün zaman ve mekânlardaki mü’minlerle beraber olarak, ortada Resûl-i Ekrem (a.s.m.) sağında enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün müminler beraber tesbihat edebilir.”(Kastamonu Lahikası, 70. Mektup)
Bu kadar sevablı bir ibadeti kaçırmamak ve şirketi maneviyede yer alabilmek için farz namazlarından sonra bu tesbihatların yapılması çok önemlidir.
HADİSLER
Bir gün başta Ebu Zer olmak üzere Muhacirlerin fakirleri Peygamberimize (asm) gelerek şöyle dediler:
“Ya Resulallah! Varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar. Ancak onlar sadaka veriyor biz veremiyoruz, onlar köle azâd ediyor, biz edemiyoruz.”
Peygamberimiz (asm) onlara şu müjdeyi verdi:
“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz; meğerki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra 33 kere‘Sübhânallah’, 33 kere ‘Elhamdülillah’, 33 kere ‘Allahü ekber’ derseniz, tamamı 99 eder; yüzün tamamında da ‘Lâilâhe illallâh vahdehûlâ şerîke leh, lehü’l- mülkü velehü’l- hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa bağışlanır.”(Müslim-Mesacid 146)
“Şeytan, namazda iken her birinize gelir, ‘Şunu şunu hatırla.’ der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder.” (Tirmizi Daavât 25)
“İmanınızı ‘Lâ ilâhe illâllah’ ile yenileyiniz.” (Müsned, 2:359; Hâkim, el-Müstedrek, 4:256; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:52)
“Resülullah (asm) buyurdular ki:
“Allah’ın celalinden zikrettiğiniz tesbih (Sübhanallah), tehlil (Lâ ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş’ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş’ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?”
Resulullah (asm) Haris Et-Temimiye şöyle buyurmuştur:
“Akşam namazını kıldığın zaman yedi defa ‘Allahümme ecirnâ minen nâr’ de. Şayet bu duayı okur, o gece ölürsen, Cenab-ı Hak seni cehennemden uzak kılar. Aynı şekilde sabah namazını kıldıktan sonra okur, o gün ölürsen yine cehennemden azat edilmiş olarak yazılırsın.”
İbnu Abbâs anlatıyor:
“Resülullah teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eûzü bike min azâbi cehennem ve eûzü bike min azâbi’I-kabri ve Eûzü bike min fitneti’d-Deccâl ve eûzü bike min fitneti’I-mahyâ ve’I-memât. (AIIah’ım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)”(Ebu Dâvud, Salât 184)
Hz. Büreyde anlatıyor:
“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamın şöyle söylediğini işitti:
“Allah’ım, şehâdet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’sın, birsin, Samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur.”
Bunun üzerine Efendimiz buyurdular:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zât’a yemin olsun, bu kimse, Allah’tan İsm-i Âzàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Âzamla dua ederse Allah ona icâbet eder, kim onunla talepte bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir.” (Tirmizî, Daavât 65, Ebû Dâvud, Salât 358)
“Kim sabah vakti üç kere ‘Eûzü billâhi’s-semîi’l alîmi mine’ş-şeytânirra-cîm’ der ve Haşir suresinin sonunda üç ayeti okursa, Allah Teâlâ o kimse için akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere yetmiş bin melek vazifelendirir, o gün ölürse şehit olarak vefat eder. Kim bu ayetleri akşam vakti okursa aynı mükâfat ve dereceye ulaşır.” (et-Tâc,4;22)
“Yüce Allah Bakara Suresine iki ayetle nihayet vermiştir. Onları okuyana mükâfatını Arş-ı Âlâdaki hazinesinden verecektir. Onları öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza da öğretin.”
Ebû Ümâme anlatıyor:
Allah Resûlüne “En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?” diye soruldu. “Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.” (Tirmizî, Daavât 80.)
Fadâle İbnu Ubeyd anlatıyor:
“Resûlullah dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber’e salat ve selam okumadığını görmüştü. “Bu kimse acele etti.” buyurdu. Sonra adamı çağırıp:
“Biriniz dua ederken, Allah Teâlâ’ya hamd u senâ ederek başlasın, sonra Peygamber’e salât okusun, sonra da dilediğini istesin.” buyurdu. (Tirmizî, Daavat 66, Ebû Dâvud, Salât 358)
***
Bildiğimiz kadarıyla camilerde cemaatle yaptığımız müezzinli tesbihat, Bilali Habeşi’nin müezzinliği içinde mevcut değildir. Onun zamanındaki tesbih dualarını, namaz kılan şahıslar kendi başlarına yapıyorlar, müezzinli, cemaatli sesli tesbihat uygulanmıyordu. Sonraları insanlarda ihmal ve unutkanlıklar başladığı görülünce, bugünkü cemaatli tesbihatın camilerde başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Namaz tesbihatını tek başına yapmak mümkün olduğu gibi, cemaat halinde îfa etmek de mümkündür.
Cemaatle kılınan namazlardan sonra bu tesbih ve duâları müezzinin iştirakiyle cemaat de hep birlikte yapar ki, fazilet ve sevabı bakımından daha güzel ve daha isabetlidir.
Namaz tesbihatının cemaat halinde yapılmasının sünnette yerinin olup olmadığına gelince, Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) toplu halde yapılan zikir, duâ ve ibadetleri her seferinde teşvik etmiş; sahabîlerini toplu halde sohbet eder, zikreder ve ibadet eder halde görürse memnun olmuş ve onlara bazı müjdeler vermiştir.
Hz. Muâviye’nin rivâyetine göre, birgün Peygamberimiz (a.s.m.) sahabîlerden bir kısmının bir halka teşkil ederek oturduklarını gördü. Yanlarına vardı ve sordu:
“Ne maksatla bir araya gelip burada oturdunuz?”
Onlar, “Bize İslâm gibi bir din bahşeden ve bu yolla bizi imtihana tâbi tutan Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturduk.” dediler.
Peygamberimiz (asm) bir defa daha sorup, onlardan yeminli bir cevap aldıktan sonra şöyle buyurdu:
“Sizi suçlamak için yemin ettirdiğimi sanmayın. Lâkin şu var ki; bana Cibril geldi, Aziz ve Celîl olan Allah’ın meleklerine karşı sizinle iftihar ettiğini haber verdi.”(Müslim, Zikir, 40.)
Görüldüğü gibi, Peygamber Efendimiz (asm), namazdan sonra olmasa da, herhangi bir vesileyle bir araya gelip zikir ve tesbihle meşgul olan mü’minleri bile medhetmiştir. Her ne kadar namaz tesbihatı Peygamberimizin (a.s.m.) zamanında cemaat halinde toplu olarak yapılmamış olsa dahi, daha sonraki müçtehid imamlar zamanından itibaren her namaz kılanın rahatlıkla yapabilmesi ve zikrin sevabından mahrum kalmaması için, cemaat halinde yapılmasının daha faydalı olacağı esas olarak benimsenmiştir.
0 comments