Dini Bilgiler
Allah dostu olmayacak o üç kişi…
Üç kişi Hak dostu olamaz. Bunlar Kibirli, pinti ve ahmak olanlardır.
Hak dostu, meşhur tâbiriyle; “insan-ı kâmil”dir. Yani Allah Teâlâ’nın insanoğlundan istediği ideal ve model şahsiyettir. Bununla birlikte, az evvel de ifâde ettiğimiz gibi, her velî zâtın husûsiyetleri aynı değildir. Kendileri “kâmil” olsalar da içlerinden ancak “kâmil ve mükemmil” olanlar, yani başkalarının da mânevî tekâmülüne hizmet edebilecek durumda olanlar, irşâda memur ve mezun edilerek “mürşid-i kâmil” olurlar.
Üç kişi Hak dostu olamaz, buyrulmaktadır:
1- KİBİRLİ
Kibir, kendini gösterme hastalığıdır. Bu hâl, insanı israfa sürükler. İsraf ise aşağılık duygusunu bastırma çabasıdır.
2- PİNTİ
Malı kendine toplamaktır; kendine bonkör, etrafına cimri olmaktır.
3- AHMAK
Ahmaklık, mânevî hayatın kanseridir. Bir insanın iki gözünü iki parmağıyla kapatıp kendi kendini hakikatlerden gâfil bırakarak mânen âmâ etmesidir. Ahmak kişi; sayısız cenâze manzarasına şâhit olur, mezar taşlarında kendisinden daha küçük yaşta dünyaya vedâ edenleri görür; fakat kendisinin de bir gün öleceğini, kabir âlemini ve sonsuz âhireti hiç gözünün önüne getirmez. Âhiretsiz bir dünya hayatı yaşamak ister. Zira onun kalp gözü perdelidir…
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Feyz aşağıya akar, yukarıda olan mahrum kalır.
Kibir on kısımdır. Dokuz kısmı, kendisini âlim zannedenlerde olur. İnsan bu duruma düşeceğine, garip bir köylü olsa daha iyidir. Hiç olmazsa kibirden kurtulur. Ahkâm kesmeye başlayınca zerre kadar kibir gelse, o zaman kalbi hasta, imanı da tehlikede demektir. Bu tehlikeden kurtulmak için, kurtulanlarla beraber olmak gerekir. Ehl-i sünnet âlimlerinin, evliya zatların kitaplarını, hayatlarını okumak, onlarla irtibat kurmak gerekir.
İnsanın, kendisinin ne halde olduğunu görmesi için, arada bir aynaya bakması gerekir; çünkü insanlar birbirine bakar. Tabii göz kendini görmediği için, hep karşısındakine bakar. Hâlbuki kendine de bakması gerekir. İnsan, büyük zatların hayatını okursa, kendisinin ne halde olduğunu anlar. Onların nasıl yaşadıklarını, nasıl tevazu ehli olduklarını, nasıl gözyaşı döktüklerini görür. Onlar, o büyük hallerine rağmen, hiçbir işe yaramadıklarını açıklamışlar, (İslam âlimleri, öyle büyük zatlardı ki, onların yanında bizim ismimiz geçmez. Hazır olsak hesaba katılmayız, orada değilsek aranmayız. Biz bir hiçiz)buyurmuşlardır.
Şöhret afettir. Eğer bir kimse dünya menfaati elde etmek için şöhrete kavuşmuşsa, bu, onun için felakettir. Ancak, dünya menfaati olmadan, Allahü teâlâ onu meşhur etmişse, Allah onu bu felaketten korur.
Sabreden zafere kavuşur, rahat eder. Sabretmek, ferahlamanın anahtarıdır.
Dinimizin iki ayağı, iki kolu ve iki gözü var, bunlar sabır ve şükürdür.
Yaşlı bir adam, çok cimri olup, ömrü fakirlik içinde geçer ve evladına bir vasiyette bulunur: (Sana iki çuval altın bırakıyorum. Bunun birini kendin al, diğerini de bulacağın en ahmak kimseye ver!)
Evladı çok şaşırır bu işe; ama vasiyet bu, yüklenir çuvalı. Kime sen ahmak mısın diye sorsa kabul etmez, tartaklanır, hakarete uğrar. Tabii, ahmak olana bir çuval altını vereceğim dese kabul ederler; ama öyle de demez.
Derken bir ağacın altında otururken, bir adamın asıldığını görür. Sorar, kim bu asılan diye. Sadrazamdı derler, üzülür. Bir de cümbüş duyar, bir kalabalık sevinçle geliyor. Yine sorar, bu gelen kimdir diye, yeni sadrazam derler. Tamam, buldum der. Geçer sadrazamın önüne, al sana bir çuval altın, bunu sana babam yolladı der. Sadrazam şaşırır. Neden deyince, olanları anlatıp, (Şurada asılı olan kimse, senin yaptığın işi daha önce yapan adammış. Belki bir sonraki ağaca da seni asacaklar. Aynı işe talip olmak, büyük ahmaklık olmaz mı) der.
0 comments