Dini Bilgiler
Namazların sadece farzlarını kılmak yeterli midir?
Namazı kaçırma tehlikesinin olduğu durumlarda, farzını da olsa namazı zamanında kılmak gerekir. Sadece farz kılındığında namaz borcu düşer. Ama imkân varsa farzla beraber sünnetler de kılınmalıdır. Çünkü, “Farz namazlardan önce kılınan sünnetler, şeytanın hevesini, desiselerini ve vesveselerini kesmektedir.” Şeytan: “Bu adam farz olmayan namazı bile bırakmadı; hiç farz namazı bırakır mı!” diyerek hevesi kırılır.
Farzlardan sonra kılınan sünnetler ise namazlarımızdaki eksik ve kusurları tamamlamak içindir. (bk. İbn Abidin, Reddü’l-Muhtar, 2/12-13) Bu nedenle gerek farzdan önce gerekse farzdan sonra olan sünnet namazları da kılma konusunda çok dikkatli olmalıyız.
Diğer taraftan, sünnete uymak, kâinatın yaratılışına sebep olan Resul-i Ekrem Efendimizi hatıra getirmek, ona olan bağlılığımızı göstermek demektir. Çünkü Allah’ın emirlerini yerine getirmek bir mü’mine nasıl bir huzur veriyorsa, Resulullaha (a.s.m.) uymak, sünnetlerini işlemeye çalışmak da o derece hayatı mânâlandırır, aydınlatır. Zaten Allah’a olan en güzel itaat ve sevgi, Onun Habibinin gösterdiği yolu takip etmekle mümkündür. Böylece, bilhassa ibadetlerde Peygamberimiz’in gösterdiği şekilde hareket etmek, hem Allah’a olan sevgi ve yakınlığımızın derecesini gösterecek, hem de ibadetlerimizin mânâ ve feyzini arttıracaktır.
Nafile, zorunlu olmaksızın yapılan ibadet demektir. Farz veya vacib namazlar dışında kalan ve Resûlullah (a.s.m)’ın kıldığına dair rivayet bulunan namazlar anlamına gelir. Bunlar da sünnet olan nâfileler ve mendup olan nafileler olmak üzere ikiye ayrılır. Sünnet olan nâfile, Allah elçisinin yapmaya devam ettiği ve ancak nâdir olarak yapmadığı kuvvetli işlerdir. Kimi zaman bu işleri yapmamasının sebebi insanlara farz olmadığını göstermektir. Mendup olan nâfile ise, Hz. Peygamber’in bazan yapıp, bazan yapmadığı, kuvvetli olmayan sünnetlerdir. Menduba müstehap da denir.
Fıkıh usûlünde nâfile, sünnet, tatavvu, müstehap ve ihsan terimleri “mendup”la eş anlamda kullanılır.
Müekked olan sünnetler: Beş vakit namaza ve cuma namazına bağlı olarak kılınan namazların bir bölümü müekked sünnettir. Bir hadiste bu nitelikteki sünnetler şöyle belirlenmiştir:
“Her kim bir gün ve gecede, farz namazlar dışında on iki rekat namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir ev bina edecektir. Bunlar şu namazlardır: Sabah namazından önce iki rekat, öğleden önce dört rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat.”(Tirmizi; Salât, 189; Nesâî, Kıyâmül-Leyl, 66; İbn Mâce, İkâme, 100)
Gayri Müekked Sünnetler: Hz. Peygamber’in kesintisiz devam etmediği ve bazan terkettiği sünnetler olup bunlara mendup da denir. Bu namazlar şunlardır:
Hanefilere göre, yatsı namazından önce ve ikindi namazından önce kılınan dört rekat namaz müekked olmayan (mendup) sünnetlerdendir. Yatsı namazından önce ve sonra tek bir selam ile kılınan dört rekatlık nafile namaz sünneti gayr-i müekkeddir. Yatsının son sünnetinin iki rekat olarak kılınması ise müekket sünnettir.
1. İkindi namazından önce tek selamla kılınan dört rekat namaz. Resulullah (s.a.s) bu namaz hakkında şöyle buyurmuştur: “İkindi namazından önce dört rekat namaz kılan kimseye Allah rahmet etsin” (Tirmizî, Salât, 301).
2. Yatsı namazından önce kılınan dört rekat namaz. Hz. Âişe (r.anha)’den şöyle dediği nakledilmiştir:
“Hz. Peygamber, yatsıdan önce dört rekat namaz kılardı.” (Zeylaî, Nasbur Raye, II/145 vd.eş-Şevkânî, Neylü’l-evtar, III/18).
Namaz kılan kişi dilerse yatsıdan sonra iki rekat sünneti müekkede ile de iktifa edebilir. Bu içtihadın dayanağı daha önce geçen
“Her kim gündüz ve gece on iki rekat namaz kılarsa kendisi için cennette bir ev bina edilir.” hadisidir.
Beş vakit namazdan önce ve sonra kıldığımız sünnetler, Peygamberimiz (asm)’den rivayet edilen ve onun kılmış olduğu namazlardır. Sünnetin umumî olarak bir derecesi olduğu gibi, vakit namazlarının sünnetlerinin de bir derecelenmesi vardır. Meselâ bunlardan sabah namazının sünneti vacip derecesinde bir hususiyete sahiptir.
“Sabah namazının iki rekât sünneti dünyadan ve dünyada var olan şeylerden daha hayırlıdır.”(Müslim, Misâfirîn, 96, 97; Tirmizî, Salât, 190)
meâlindeki hadis-i şerif bu mânâyı ifade etmektedir. Sabah namazının sünnetinden sonra fazilet bakımından öğlenin ilk ve son sünneti, akşamın sünneti ile yatsının son sünneti gelir. Bunlar müekked sünnetlerdir. İkindinin sünneti ile yatsının ilk sünneti ise gayr-ı müekked sünnetlerdir.
Bu sünnetlerin kılınmasını teşvik eden Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bazılarının terki halinde de ikaz edici beyanlarda bulunmuşlardır. Meselâ, sabah namazının sünneti hakkında,
“Sizi atlılar kovalasa bile, yine de sabah namazının sünnetini bırakmayın.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/405)
tarzında ikazda bulunmaktadır.
“İkindi namazının farzından önce dört rekât kılan kimseye Allah merhamet etsin.”
“Kim ikindi namazının farzından önce dört rekât kılarsa ona cehennem ateşi dokunmaz.”
“Allah, ikindinin farzından önce dört rekat kılan kimsenin bedenini cehenneme koymaz.”[bk. et-Tergîb ve’t-Terhîb, (Beyrut: İhyaü’t-Türâsi’l-Arabî, 1388-1968), 1:396-406] gibi müjdeler de vardır.
Diğer taraftan sünnetleri bilerek ve sürekli terk etmenin Peygamber Efendimiz (asm)’in şefaatinden mahrum kalma gibi bir durum da söz konusu olabilir. Nitekim -hadis kaynaklarında bulamadığımız ancak fıkıh kitaplarında geçen- bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Öğle namazının farzından önce dört rekât sünneti terk eden kimse şefaatime nail olmaz.” (bk. İbn Abidin, a.g.e., II/14)
Buradaki “şefaatten mahrum kalma”nın manası iki şekilde anlaşılmıştır: Biri, Müslümanları sünnetleri terk etmektekten ve ihmalkarlıktan sakındırmak için bir uyarıdır. Diğeri ise, bu sünnetleri kılanların Allah katındaki derecelerinin artmasını sağlamak anlamındadır. Yoksa Peygamber Efendimiz (asm)’in büyük şefaati bütün ümmetinedir.
Bu hadisler gösteriyor ki, farz namazlarla beraber sünnet namazlar da kılınmak suretiyle, bütün ibadetlerin özü, özeti ve hülâsası gibi olan namaz gibi bir kulluk vazifesi edâ edilmiş olur.
Namazlardan önce ve sonraki bu sünnetler kılınmadığı zaman, namazın farziyetine bir eksiklik gelir mi? Sadece farz kılınmakla o vaktin namazı kılınmış olur mu?
Vaktin farzlarını kılan kimse, esas itibariyle üzerindeki borcu ödemiş, vazifesini yerine getirmiş olur. Ancak, vakit namazlarında mevcut olan sünnetlerin içlerinde bazıları vacip derecesinde sünnettir.
Bu ve benzeri hadislere göre, ikindi ve yatsı namazından önce dörder rekât kılmak menduptur. Sevabı ve fazileti yüksek bir ibadettir. İmam Muhammed, ikindiden önce ve yatsıdan sonra kılınan sünnetlerde iki rekâtla dört rekât arasında serbest kalmıştır. Yani ikindi namazının sünneti iki rekât olarak da kılınabilir. Fakat Hanefi mezhebinin diğer imamları dört kılmayı efdal görmüşlerdir.
“Muhît” isimli fıkıh kitabında yer aldığına göre Peygamber Efendimiz (asm), ikindinin sünneti ile yatsının ilk dört rekât sünnetini bazen kılmamışlardır. Bazen dört kılmış, bazen iki kılmış, bazen da terk etmiş, hiç kılmamışlardır. Buna göre sevabı hatırı için her zaman kılmak mümkündür.
İbadetlerin farz ve vacip olanlarına uymak mecburiyeti olduğundan ve terki hâlinde bir günah terettüp ettiğinden uhrevî olarak cezası vardır. Sünnetlerin vacip hükmünde olanları için de aynı durum söz konusu olabilir. Diğer sünnetlerin işlenmesinde çok büyük sevap varsa da terki halinde bir günah yoktur. Ancak, eksik ve hatalı namazlarımızı tamamlayamamak ve Peygamberimiz (asm)’in şefaatinden elde edeceğimiz yüksek derecelerden mahrum kalmak gibi bir kayıplar söz konusudur.
Buna göre, vakit müsaitse, herhangi bir zaruret de mevcut değilse namazın sünnetlerini terk etmemek lâzımdır. Ta ki, mükemmel bir namaz kılma saadetine ermiş olalım.
Fakat gerek vaktin müsait olduğu, gerekse müsaadesizliği zamanında hem ikindinin hem de yatsının ilk sünnetini kılmamak insana bir mesuliyet getirmez. Kılmayan günaha girmez, mesul da olmaz.
Bununla beraber dört-beş dakikalık bir zamanı da böyle sevaplı bir sünnet için her zaman ayırabiliriz, kılabiliriz.
Bu arada şu cümleleri unutmamalı:
“Sünnete ittiba etmeyen (uymayan) tembellik ederse hasaret-i azîme (büyük kayıp), ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azime, tekzibini işmam eden (yalanlamayı belli eden) tenkit ise dalâlet-i azimedir.” (bk. Nursi, Lem’alar, On Birinci Lem’â)
0 comments