loading...

Dini Hikayeler

MUTLAKA OKUNMALI ÜÇ AYRI KİŞİYE VERİLEN SADAKA

By  | 

Geçmiş zamanın birinde Murat isminde kulluğu ve gü- zel ahlâkıyla herkese örnek olan bir adam vardı. Bu adam aynı zamanda çok cömertti. Etrafındaki insanlara bol bol sadaka dağıtır ve infakta bulunurdu.

loading...

Murat Bey, bir gün evinin ihtiyaçlarını gidermek için çarşıya çıktı. Çarşıda yürürken sokak başında oturan bir adam gördü. Bu adam hırsızlığıyla nam salmış birisiydi. O yüzden kimse onunla konuşmaz, ona iltifat etmezdi. Murat Bey, herkesin şaşkın bakışları arasında cebinden bir miktar para çıkarıp hırsıza sadaka olarak verdi. Onu gören insan- lar çok şaşırmıştı:

loading...

– Murat Efendiye bakın. Dalgın galiba, hırsıza sadaka verdiğinin farkında değil.

Murat Bey her şeyin farkındaydı. Hırsıza bilerek sadaka vermişti. Yoluna devam etti. Yolda bir satıcı gördü. Satıcıdan iki kilo elma rica etti. Bu sırada tezgâhın kenarında bir kadın gördü. Bu kadın ahlâksızlığıyla tanınıyordu. O yüzden top-

lum dışına itilmişti. Murat Bey, cebinden bir miktar daha para çıkarıp kadına sadaka olarak verdi. Halkın şaşkınlığı bir kat daha artmıştı:

– Yok yok, hakikaten Murat Efendiye bir şeyler olmuş. Bu kadına hiç para verilir mi?

Bu sözler, Murat Beyin kulağına kadar geliyordu. O, ne yaptığının şuurundaydı. Bu sırada dili de şükür içinde Allah’ı zikrediyordu.

Alışveriş bitmiş, Murat Bey evine dönüyordu. Çarşının sonuna varırken zenginliğiyle bilinen bir adamla karşılaştı. Cebinden bir miktar para çıkarıp ona da sadaka verdi. Bütün bunları izleyen halk daha fazla dayanamamıştı. Murat Beyin yanına gelip ona şöyle dediler:

– Murat Bey! Kusura bakmayın ama bugün sizde bir hâller var. Önce hırsıza, sonra kötü ahlâklı bir kadına, bu da yetmezmiş gibi hiç ihtiyacı olmadığı hâlde zengine sa- daka verdiniz. Hiç böyle kimselere sadaka verilir mi?

Murat Bey, başını kaldırdı ve şunları söyledi:

– Evet bu üç kimseye de sadaka verdim. Hırsıza, bel- ki bu işinden vazgeçer niyetiyle, ahlâksız kadına bu çirkin işten vazgeçer ümidiyle, zengine de belki bu sadakadan ib- ret alıp o da sadaka vermeye başlar duygu ve düşüncesiyle sadaka verdim.

Halk, Murat Beyin niyetini anlamıştı. Meseleyi yanlış anladıkları için ondan özür dileyip oradan ayrıldılar ve işlerine koyuldular.

Kıssadan Hisse

1. Maddî durumu iyi olan kişinin, muhtaç bir kimse- ye sadaka vermesi bir vazifedir. Aslında sadaka çok geniş mânâsı olan bir kelimedir. Nitekim Peygamberimiz’in (sal- lallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde bu mânâ açıkça görülmek- tedir:

Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem):

– Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir, buyurunca Sahabe:

– Ey Allah’ın Peygamberi! Şayet bulamazsa demiş, ce- vap olarak Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem):

– Kendi el emeğiyle çalışır, hem kendisine faydası olur hem de tasadduk eder, buyurmuşlardır. Sahabenin:

– Yine bulamazsa, sorusuna karşılık,

– Zorda kalmış, ihtiyaç sahibine yardım eder, cevabını vermiştir. Sahabenin:

– Bu imkânı da bulamazsa şeklindeki ısrarına karşılık ise:

– İyilik yapar, şer yapmaktan kendini korur. Bu da onun için şüphesiz ki sadakadır, diyerek sadakanın, taban itiba- riyle genişliğine dikkat çekmiştir.10

Sadaka, ihtiyaç sahiplerine verilmeli, bu şekilde fakir ile zengin arasında bir köprü kurulmalıdır.

2. Amellerin en küçüğünden, en büyüğüne kadar bü- tününe değer ve kıymet veren ve âdeta onlara hayatiyet kazandıran ölçü niyettir. Hatta, iyiliklerde sadece niyetin

kazandırdığı çok şey vardır. Mesela bir insan, bir hasene- ye niyet etse de onu yapamasa yine bir sevap alır. Eğer onu yaparsa, durumuna göre bazen on, bazen yüz, bazen de yedi yüz sevap kazanır. Hâlbuki kötülükler, niyette kal- sa günah yazılmaz, yapıldığı zaman da sadece bir günah yazılır. Buradaki şahıs, halis niyetiyle hareket etmiş, böyle- ce hem kendisi hem de sadaka verdiği kişiler kazanmıştır.

3. Sadakayı verirken isabet edip gerçek fakir veya Kur’ân’ın tespit buyurduğu yerlere vermek, çok önemlidir. Bu itibarla tespit edilen yerlerin dışına verilen zekât veya sadakayla, şartlar gerçekleşmediği için, şahsın üzerinden mükellefiyetin kalkmadığı unutulmamalıdır.

Sadece, sadaka verilen kişide isabet düşüncesiyle, ve- ren kimseye mahsus olmak üzere bir ruhsat vardır; o da, isabet etti düşüncesiyle verdiğinden, bu samimi niyetiy- le üzerindeki mükellefiyeti düşürmüş kabul edilmektedir. Fakat yine de mükemmel mânâda ve kabul edilir olanın, sadaka verilen kişide isabet olduğu unutulmamalıdır.

Mahiyetlerini bilmeyerek sadakasını, önce hırsıza, ardından zinakâra ve daha sonra da zengine veren şahsın bu hareketi, etrafındaki insanlar tarafından kınanırken, verdiği kimselerin hırsızlık, zina ve cimriliği bırakmaları temennisiyle makul görülmüştür. Bundan da anlaşılacağı üzere, toplum içinde ihtiyacı olanlar iyice araştırılmalıdır ki, verilen zekât ve sadaka yerine ulaşsın ve ferdin üzerindeki mükellefiyet de hakkıyla eda edilsin.

Görüldüğü gibi zekât ve sadaka, fakirleri bir köşede unutulma bahtsızlığından kurtarıp aranan şahıslar hâline

getirmektedir. Bilhassa cemiyyet olarak zekât müessese- si işlerlik kazandığında -Ömer b. Abdülaziz döneminde olduğu gibi- zekâtı kabul edecek şahıs veya müesseseler neredeyse bulunamayacak bir seviyeye gelecektir. Böyle bir ortamda fakir, zenginin peşinde dolaşmaktan kurtula- cak, aksine zengin fakiri arar hâle gelecektir. Zira zenginin elinde hakkını vermesi gereken bir mal vardır ve bunu, an- cak vasıfları onu almaya müsait kimselere vermelidir.

Meseleye bu şekilde, zekât ve sadaka verme vazifesini yerine getirebilmek için kilit nokta olarak bakan zenginin nazarında, fakir, Allah’ın verdiği mülkü yine O’nun istediği istikamette sarfetmeye vesile olduğundan dolayı hayırla yâd edilecektir.

[4. Ele alınan kıssadaki kurguda anlaşılması kolay olsun diye Murat ismini verdiğimiz şahıs, hadiste “Benî İsrâil’den bir kimse” olarak geçmektedir. İbret alınmaya yönelik olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğümüz bu kıssadaki kahramanın ismini, fehme takrib (konuyu daha iyi anlaşılır kılabilmek) ve her defasında “bir kimse” olarak ifade etme- mek için böyle bir yol izlediğimizi belirtmek isteriz.]

loading...