Genel
Hz.Hızır’ın çocuğu öldürmesi nasıl açıklanabilir?
Allahın vuku bulmayacak şeyle ilgili bilgisi
İlim maluma tabi ise, hazreti Hızır’ın çocuğu öldürmesi nasıl açıklanabilir? Biz işlerimizi Allah teala bildiği için yapmıyoruz, biz yaptığımız için Allah teala biliyor. Burasını anlıyorum. Ama Hazreti Hızır Allah tealanın bildirmesiyle çocuğun gelecekte kafir olacağını biliyor ve onu öldürüyor. Şimdi eğer çocuk kafir olacağı için Allah teala onun kafir olacağını biliyor dersek, böyle bir soru ortaya çıkıyor: Hazreti Hızır çocuğu öldürdüğü için çocuğun kafir olması vuku bulmayacak. Ama öldürmeseydi kafir olacaktı. İlim maluma tabiyse gelecekte vuku bulmayacak bir şeyi nasıl bilmek mümkün olur?
Allah’ın ilmi, malumun yalnız zahiri kısımlarına değil, en ince detaylarına kadar her şeyi kapsar.
Buna göre Allah, “bu çocuğun büyük olması durumunda azgınlaşacağını” bildiği gibi, “bu çocuğun büyümeden Hz. Hızır tarafından öldürüleceğini ve küfürden kurtulacağını” da bilir. Bütün bu ilahi bilgiler “ilmin maluma tabi olduğu” kuralına uygun olarak cereyan eder.
Eğer Allah’ın ilminde; “herhangi bir konuda iğne ucu kadar bir bilgisizlik tasavvuru” olursa, bu Allah’a cehaleti isnat etmek anlamına gelir ki, ne aklen, ne ilmen ne de dinen kabul edilebilir.
Bununla beraber, bu konuyu zahir ve batın ilimlerine sahip olana Bediüzzaman hazretlerinin beyanlarına bırakalım, bakalım o ne diyor; dinleyelim ve anlamaya çalışalım:
“Kader, sebeble müsebbebe bir taalluku var. Yani, şu müsebbeb, şu sebeble vukua gelecek. Öyle ise denilmesin ki: “Madem filan adamın ölmesi, filan vakitte mukadderdir. Cüz’-i ihtiyarıyla tüfek atan adamın ne kabahati var, atmasaydı yine ölecekti?”
Sual: Niçin denilmesin?
Elcevab: Çünki kader, onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farzetsen, o vakit kaderin adem-i taallukunu farzediyorsun. O vakit ölmesini ne ile hükmedeceksin? Ya Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin. Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki: “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.” Cebrî der: “Atmasaydı yine ölecekti.” Mutezile der: “Atmasaydı ölmeyecekti…” (Sözler, 467)
– Kader ezeli ilmin bir nevidir. Ezeli ilmin malumatı iki kısımdır.
Biri: Vücud-u haricisi olan Malum-u harici.
Diğeri: Vücud-u ilmisi olan Malum-u ilmî.
Allah’ın ezeli ilmi, sonsuz olduğuna göre, hem vücud-u haricisi bulunan (olmuş ve olmakta olan) malumatı, hem vücud-u ilmisi bulunan (gelecekte var olacak) malumatı ihata etmektedir.
Demek ki, Allah’ın ezeli ve sonsuz ilmi, şu anda mevcut olmayan, ama ileride var olacak şeyleri de içine almakta ve bu yönüyle onları da kendi malumatı arasına koymaktadır.
Örneğin, “Hz. Hızır’ın bir çocuğu öldüreceği, nasıl öldüreceği, niçin öldüreceği, sonucun ne olacağı, salih olan anne-babasının dini hayatlarına neler kazandıracağı..” gibi en ince detaylara kadar olan gelecek olaylar da Ezeli ilmin içinde vardır ve onun malumudur.
Fakat ilim sıfatı, kudret sıfatı gibi zorlayıcı bir yaptırım gücüne sahip değildir. “ilmin maluma tabi olması” kuralı, bu gerçeği beyan etmeye yöneliktir.
Üstadın şu ifadeleri de bu söylediklerimizi desteklemektedir:
“İrade-i cüz’iye-i insaniye ve cüz’-i ihtiyariyesi çendan zaîftir, bir emr-i itibarîdir, fakat Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaîf cüz’î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani manen der: “Ey abdim! İhtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mes’uliyet sana aittir!” (Sözler, 468)
0 comments